8 Kasım 2011 Salı

Yılmaz Güney’i anmak


Ölümünün 20. yıldönümünde Yılmaz Güney’i anmak…
9 Eylül 1984 tarihi, Türkiye’nin ender yetiştirdiği komünist sanatçılardan birisi olan Yılmaz Güney’in aramızdan ayrıldığı tarihtir.
Yaşamını devrim ve sosyalizm davasına adayan, “Halkın sanatçısı, halkın savaşçısıdır” şiarı temelinde yaptığı devrimci sanatla Türkiye halklarının gönlünde taht kuran Yılmaz Güney’in ölümünün üzerinden yirmi yıl geçti.
Kimi insanlar vardır, bedenen aramızdan ayrılsalar da geride bıraktığı eserleriyle yaşarlar… Bizimledirler; o büyük davanın gerçekleşmesi mücadelesindedirler. Bu insanlar, bu yanlarıyla yaşayan birçok “ölüden” daha canlıdırlar… Saygıyla anılır adları… Yılmaz Güney işte öldükten sonra yaşayan bu insanlardan birisidir.
Bu insanları anmanın en iyi ve en doğru yolu onların savunduğu siyasi görüşleri sahiplenip savunmakla, eserlerini yaşatmak ve yaygınlaştırmakla; mücadelelerini sürdürmekle olur. Bizim Yılmaz Güney’e yaklaşımımız da, onu anmamızın temelinde de bu düşünce vardır.
Ölümünün 20. yıldönümünde Yılmaz Güney’i anmak demek onun siyasi düşüncelerini, bu siyasi düşünceleri doğrultusunda yürüttüğü sanatsal çalışmasında ortaya çıkardığı ürünleri sahiplenmek demektir.
Onu anmak demek, hakim sınıfların her türlü engeline rağmen yapıtlarını, düşüncelerini kitleler arasında yaygınlaştırmak, özellikle gençlerin onu tanımalarını, sahiplenmelerini sağlamak demektir. 
Onu anmak demek, onu tek yanlı olarak, sadece “iyi bir sinemacı” olarak görüp göstermek isteyenlere karşı mücadele etmek, onun sanatına yön veren şeyin siyasi görüşleri olduğunu propaganda etmek demektir.
Onu anmak demek, onu kendi dar siyasi-grupçu çıkarları için savunmak peşinde olanlara, gerçekte ondaki özü kavramaksızın onun isminden yararlanmaya çalışanlara karşı mücadele etmek demektir.
Onu anmak demek, onun hangi ulusa ait olduğunu onu sahiplenmenin-savunmanın merkezine koyanlara karşı mücadele etmek demektir; Yılmaz Güney’in enternasyonalist yaklaşımının savunucusu olmak demektir, onun çeşitli ulus ve milliyetlerden işçilerin-emekçilerin mücadelesinin savunucusu olduğunu söylemek, buna uygun pratiğini sürdürmek demektir.
Onu anmak demek, onun sanatını kitlelere ulaştırmak, onun açtığı yoldan ilerlemek demektir. Sanatı devrim mücadelesinde bir silah olarak kullanmak demektir.
Güney Kültür Sanat Edebiyat Dergisi olarak biz, Yılmaz Güney’i bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da sanatıyla, sanatına yön veren doğru siyasi görüşleriyle andık, anacağız. Onu mücadelemizde yaşattık, yaşatıyoruz; bundan böyle de yaşatmaya devam edeceğiz.
••••

Yılmaz Güney savunduğu esasta komünist düşünceler temelinde davranan, bu komünist düşüncelere uygun olarak bir sanatsal çalışma yürüten Türkiye’nin yetiştirdiği ender komünist sanatçılardan birisidir.
Ancak o, daha çok sinemacı kişiliğiyle tanınıyor, tanıtılıyor. Burjuvazi de özellikle buna vurgu yapıyor, çünkü onlar Yılmaz Güney’in sinemasının dayandığı temelleri biliyor, bu temellerin kitleler tarafından kavranmasını istemiyorlar.
Diğer yandan milyonlarca işçi ve emekçi de onu sinemacı yönüyle tanıyor, onun yapıtlarında kendini buluyor, seviyor, sahipleniyor.
Evet, Yılmaz Güney büyük bir sinemacı…
Ama bu kadar değil…
Yılmaz Güney, aynı zamanda sanatına yön veren devrimci, komünist bir dünya görüşüne sahip siyasi bir kişiliktir. O; sorunlara doğru yaklaşımın en temel halkasını yakalayan, sorunların çözümüne Marksizm-Leninizm bilimi çerçevesinde yaklaşan birisidir. O, gelişmelere proleter sınıf bakış açısıyla yaklaşır, onları bilimsel sosyalizmin süzgecinden geçirerek değerlendirir, çözümler sunar. Onun sanatsal yaratıcılığının da temelinde bu yan vardır.
Yılmaz Güney, bir sanatçının değerlendirilmesinde de temel kıstas olarak bu yana vurgu yapar. O; “genel anlamıyla sanatçının niteliğini belirlerken, toplumsal pratiğinin, yani siyasal ve kültürel çalışmalarının, toplumsal tutum ve ilişkilerinin ve eserlerinin hangi sınıfların hizmetinde olduğuna bakmalıyız” derken tam da bunu ifade ediyordu. O, çok doğru bir şekilde sanatta tarafsız kalınamayacağını vurguluyor, burjuvaziyle proletarya arasındaki mücadelede sanatın-sanatçının muğlak tavır takınamayacağını, hangi tarafta olmasına karar vermesi gerektiğini söylüyordu.
Yılmaz Güney’in kültür ve sanat anlayışının temelinde diyalektik materyalizm vardır. O, toplumun sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde bulunduğunu, sınıflararası mücadelenin bu değişimde belirleyici bir rolü olduğunu savunur. Yılmaz Güney, kültür ve sanatın toplumdan doğduğunu ve toplumu değiştirmenin bir aracı olduğunu ortaya koyar. O, bu noktada da sorunu diyalektik bir temelde ele alır ve “Değiştirmek için bilinçli mücadelenin gerekli olduğu” doğru düşüncesini savunur. O, “sanatın bir çeşit yabancılaşma eylemi” olduğunu, sanatın “kökünü hayattan, gücünü ve etkinliğini ise hayata hesap sormaktan, meydan okumaktan aldığını” söyler. Yılmaz Güney, toplumun geçmişinde varolan kültür ve sanat birikiminde ileri olan yanlara sahip çıkmakta, geri olan yanlara karşı mücadele yürütür.
Yılmaz Güney kültür ve sanatta tezli ve taraflıdır. Ama O, sanatında slogancılığa karşıdır, sanatı kuru bir ajitasyon-propaganda aracı olarak, “bir slogan bileşimi” olarak görmez.
Yılmaz Güney’in sanat anlayışının temelinde enternasyonalizmden yanadır; özde ve biçimde devrimcidir. O, bu konumuyla proleter kültür ve sanatın savunucusu durumundadır. O, devrimci sanatın kendine özgü bir dili ve karakteri olduğunun bilincindedir, buna uygun davranır.
Yılmaz Güney, kapitalist toplumda sanatın ve sanatçının konumunu doğru bir şekilde gözler önüne serer, sosyalizmin kültür ve sanat alanında gelişmenin toplumsal temellerini hazırladığını doğru olarak tespit eder ve savunur.
Yılmaz Güney, sanatçının siyasal kişiliğinden soyutlanamayacağını savunur. “Sanatsal çabalar, çalışmalar sınıf mücadelesinden ve bunun bir ifadesinden siyasal mücadeleden kopuk ele alınamaz. Ben bir kavga adamıyım, sinemam da bir kavganın, halkımın kurtuluş savaşının sinemasıdır. Bugüne kadar, gücümün ve bilincimin elverdiği oranda kavganın içinde yer aldım. Bu nedenle, sanatçı kişiliğimin yanında siyasi bir kişiliğim de var ve bunlar birbirinden ayrı değildir” derken hem sanatla siyasal mücadedele arasındaki bağıntıyı kuruyor, hem de bu bağlamda kendi konumunu ortaya koyuyordu.
••••
Komünist sanatçı Yılmaz Güney ana hatlarını ortaya koyduğumuz bu doğru görüşleri savunduğu, bu görüşlerini kendi sanatsal yaratıcılığının temeli yaptığı, buna uygun davrandığı için hakim sınıfların engelleriyle karşılaştı. 47 yıllık yaşantısının 11 yılı hapishanelerde geçti, birçok kez tutuklandı, hakkında koğuşturmalar yürütüldü. Ancak O, komünist görüşlerinden, bu temelde yarattığı sinemasından ödün vermedi. Bu tavrıyla “halkın sanatçısı, halkın savaşçısı” olduğunu defalarca kanıtladı.
Evet, komünist sanatçı Yılmaz Güney’i ölümünün 20. yıldönümünde ana hatlarını ortaya koyduğumuz bu doğru görüşlerinin varlığına ne kadar vurgu yapılsa azdır. Çünkü içinden geçtiğimiz dönem, devrimci değerlerin ayaklar altına alındığı, herşeyin pazara/paraya endeksli hale geldiği, getirildiği; sanatın ve sanatçının sistemin temel dayanakları olarak şekillendirilmeye çalışıldığı, en küçük bir devrimci sanatsal muhalefetin ve çıkışın baskı ve zorla engellenmeye çalışıldığı vs. vs. bir dönemde doğru, tutarlı tavır takınmanın da mümkün olduğunu, bunun olabilmesi için doğru bir dünya görüşüne sahip olmak gerektiğini; Yılmaz Güney’in bu tür tutarlı tavırlar takınan, siyasi düşüncencelerine uygun davranan çok önemli bir örnek kişilik olduğunu vurgulamak önemlidir.
Elbette ki bununla kendimizi sınırlayamayız. O’nun eserlerinin kitleler içinde yayılması çabasını yürütmek, onu savunmanın, sahiplenmenin önemli bir parçasıdır. Kitleleri, onun savunduğu doğru dünya görüşü temelinde mücadeleye kazanmak görevi bugün proleter sanatın savunucularının en temel görevleri arasındadır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Yılmaz Güney’i savunmak demek aynı zamanda O’nu sadece sinemacı yanıyla savunmaya çalışanlardan, siyasi kimliğini gözlerden gizlemek isteyenlerden, O’nun isminden yararlanmaya çalışan asalaklardan, Yılmaz Güney’e “ayı dostluğu” yapmaya çalışanların elinden kurtarmayı da gerektiriyor.
Bu görev de biz proleter sanatın savunucularının omuzlarındadır.
••••
Ölümünün 20. yıldönümünde Yılmaz Güney, siyasal görüşleriyle, sinemasıyla, roman, öykü ve şiirleriyle aramızda, mücadelede… O’nun yarattığı eserler gerçeklerin bilinçlere kazınması görevini bugün de yerine getiriyor, getirmeye devam edecek!
Güney dergisi olarak ölümünün 20. yıldönümünde Yılmaz Güney’i anarken, onu siyasi görüşleriyle, eserleriyle bütünlük içinde sahipleniyor, savunuyoruz.
O mücadelemizde…
O bizimle!
Eylül 2004


Güney Dergisi


0 yorum:

Yorum Gönder