güney etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güney etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
10 Eylül 2016 Cumartesi
16 Aralık 2011 Cuma
Batman'da Festival Zamanı - Yılmaz Güney Film Festivali
Batman Belediyesi tarafından bu yıl ikincisi düzenlenecek olan Yılmaz Güney Film Festivali başlıyor.
BATMAN - Batman Belediyesi tarafından 13-18 Aralık tarihleri arasında yapılacak olan 2. Yılmaz Güney Film Festivali’nin programı Belediye Başkan Yardımcısı Gülistan Akel tarafından açıklandı. Belediye Meclis Salonu’nda düzenlenen basın toplantısında Belediye Başkanvekili Dicle Tekik ve Belediye Yardımcısı Mustafa Tuğyıldız da katıldı. 40 kısa metrajlı film, 22 belgesel film, 7 film öyküsü arasından ön elemeyi geçen 10 belgesel film ile 15 kısa filmin gösteriminin yer alacağı festival yarın yapılacak kokteyl, müzik dinletisi ve "İz" adlı uzun metrajlı filmin gösterimi ile başlayacağını belirten Akel, "Programın içerisinde sınır ötesindeki filmler, Kürt sineması ve estetik sorunları, öteki sinema, Türk sinemasında kadın temsiliyeti konularının da yer aldığı 7 panel ve söyleşi yer alıyor" dedi.
Yarışmaya katılmayı hak kazanan filmler dışında tematik filmlerden oluşan 13 seçki ve Yılmaz Güney'e ait 2 film gösteriminin de yapılacağını belirten Akel, kapanışta Yüksel Aksu'nun “Entel Köy Efe Köye Karşı” adlı filminin gösterimi ve film ekibi ile söyleşi yapılacağını kaydetti. Film festivaline bu yıl gazeteci, yazar, film eleştirmenleri, yönetmenler, juri üyeleri, kamuoyunun yakından bildiği sinema oyuncuları, akademisyenler dahil olmak üzere 70'i aşkın davetlinin de katılacağını belirten Akel, "Film yarışmamıza başvuran eserler arasından juri tarafın ödüle layık görülenlere verilecek ödül ile programımız son bulacak. Ödüllerimiz kısa filmde birinciye 5 bin lira, ikinciye 3 bin lira, üçüncüye 2 bin lira; en iyi belgesele 5 bin, en iyi kısa film öyküsüne 3 bin lira ödül olacak. Ayrıca sinemaseverler tarafından seçilecek bir filme de izleyici ödülü olarak festival heykelciği verilecek" diye belirtti.
2.Yılmaz Güney Film Festivali Programı
13 Aralık Salı 2011
Açılış:
Kokteyl : 18.00 - 18.30
Salon Programının Başlaması: 18.35
Festival Dinletisi:
Saat: 19.15 - 19.45
Mustafa Biber - Film Müzikleri Dinletisi
Festival'in açılış filmi : "İZ"
Saat: 20.00
Söyleşi: Yönetmen ve Film Ekibi
14 Aralık Çarşamba 2011
Saat: 13:00
"Habemus Papam"
Nanni Moretti - 2011 - 104'- İtalya
Saat: 15:00
A Grubu Kısa Yarışma Filmleri Gösterimi
Ölümün Rengi - Aydın Orak - 10'.44"
Kesk - Yeşil - Emin Doğan - 13'.00"
Bedengi - Sessizlik - Aziz Çapkurt - 13'.23"
Ademin Kuyusu - Veysel Cihan Hızar - 18'.42"
Ya Roj Dı - Bir Günde - A.Rahman Baydemir - 5'.30"
Saat: 16: 15
A Grubu Belgesel Yarışma Filmleri Gösterimi
Halabja - Arkam Hidou - 72'
Berivan - Aydın Orak - 51'
Panel: "Kısa Filmin Tarihçesi, Konumu ve Misyonu"
Saat: 18:30 - 19:30
Konuşmacı: Özgür Şeyben, Alper Yılmaz
Not: Panel Sırasında Alper Yılmaz'ın "Sivil" ve "Karanlığın İçindeki Kireç Badanalı Ev" adlı filmleri gösterilecek ve panel devam edecek.
Festival Seçkisi Filmleri - 1
Saat: 19:45
Sınırların Ötesindeki Filmler:
"Komşular, Güvercin Ustası,Kukla Tiyatrosu,Galata,Kaybolmay
Kaybolmayın Çocuklar
Kukla Tiyatrosu
Söyleşi: Çiğdem Mater
Saat: 22:15
15 Aralık Perşembe 2011
Saat: 13:00
"Ağrı Dağının Kadınları - 2004 - 85' - Erwann Briand"
Festival Seçkisi Filmleri - 2
Kısa Film Gösterimi:
Saat: 14:45
Mezopotamya Sinema Atölyesi Öğrencileri Bitirme Projesi
Karanlığı Beklerken - Hewiya Tariye- 15' -2011
Saat: 15:00
B Grubu Kısa Yarışma Filmleri Gösterimi
Pişti İlone - Ramazan Güneş - 9.'34"
Bark - Ömer Çakan - 19'.06"
Zamanın Avuçları - Ali Aktemur - 11'.47"
Perepara - Bedirhan Sakçi -8'.05"
Yusuf'un Rüyası - Ferit Karahan - 13'.56"
Saat: 16: 30
B Grubu Belgesel Yarışma Filmleri Gösterimi
Annem Barış İstiyor - Aziz Çapkurt - 49'
Rewşen - Cemil Oğuz - 44'
Bîstane Zêrîn- Seyda Goyan - 29'
Panel: "Türkiye Sinemasında Kadın Temsiliyeti"
Saat: 18.45 -19:45
Konuşmacılar: Zuhal Çetin Özkan , Asiye Dinçsoy
Film Gösterimi
Saat:20:00
"Zavallılar"
Yılmaz Güney -1974 - 72'- Türkiye
Oyuncular: Yılmaz Güney, Kamran Usluer, Osman Alyanak, Arap Celal
16 Aralık Cuma 2011
Saat: 13:00
"Pariste Gece Yarısı"
Woody Allen -2011 - 94'-İspanya - ABD
Oyuncular: Owen Wilson, Rachel McAdams, Michael Sheen
Saat: 14:4
C Grubu Kısa Yarışma Filmleri Gösterimi
Toros Canavarı - Fırat Yavuz - 8'45"
Provasız Göçer Hayat - Rojda Şükran Karaş - 19'.00
Sudan Korkan Adamlar - Selim Akgül , Seren Gel - 12'.46"
Pera Berbange - Arin İnan Aslan - 15'.00
Ali Ata Bak - Orhan İnce - 11'.59"
Saat: 16:15
C Grubu Belgesel Yarışma Filmleri Gösterimi
Sılo Qız - Bülent Boral - 38'
Camdan Köprüler - Kibar Dağlayan Yiğit - 54'
Saat: 18:00 - 20.00
Panel: "Kürt Sineması ve Estetik Sorunları"
Konuşmacılar: Zahit Atam, Yüksel Yavuz, Nazmi Kırık
Saat: 20:30
Film Gösterimi:
Oğlunuz Erdal- Tunç erenkuş-76'-2011
17 Aralık Cumartesi 2011
Saat: 13:00
Vicdan Filmleri -2010 -90'
Söyleşi: Pakrat Estukyan
Saat: 15.15
Film Gösterimi:
D Grubu Belgesel Yarışma Filmleri Gösterimi
Be Wetan - Hadi Sümer - 44'
Wir Tragen Sutik - Rindo Sur - 18'
Evdale Zeynike - Bülent Gündüz - 72'
Saat: 17: 45
Film Gösterimi:
"Artist"
Michel Hazanavicius - 100' - 2011- Fransa
Saat:19.45
Panel: " Öteki Sinema"
Konuşmacılar : Önder Çakar, Sevil Demirci, Seren Yüce
Moderatör: Suncem Koçer
Saat: 21:15
"Seyithan Toprağın Gelini"- 1968 -75'-Yılmaz Güney
Oyuncular: Yılmaz Güney, Hayati Hamzaoğlu,Nebahat Çehre,Nihat Ziyalan;
Danyal Topatan
18 Aralık Pazar 2011
Saat: 12:00
Boy Aynası - Halil Uysal - 109' - 2002
Belgesel Film Gösterimi :
Saat:14:00
"Karavagon" - Özgür Fındık - 2011 - 74'
Saat: 15:30
"Pippa'ya Mektubum" - Bingöl Elmas - 2011 - 60'
Festival Seçkisi Filmleri - 3
Saat: 16:45
Kısa Film Gösterimi:
Kewoka Spî - Viyan Mayi - 19'
Sero- Shukri Ali - 5'.18"
Wijdan - Shukri Ali - 9'.20"
Panel: "Belgesel Sinema ve Toplumsal Bellek"
Saat: 17:30 - 19:00
Konuşmacılar : Enis Rıza, Ahmet Soner, Bingöl Elmas
Kapanış : 19:15
Kapanış Filmi:
"Entelköy Efeköy'e Karşı" - Yüksel Aksu - 117'-2011
Film Gösterimi
Ödül alan Filmler ve Kısa Öykü
Saat: 21:30
Ödül Töreni
8 Kasım 2011 Salı
Yılmadan mücadele eden devrimcilere - Yılmaz Güney
Yoksul, geri ve bağımlı ülkemizde, halkımızın emperyalist boyunduruktan ancak devrimle kurtulacağına inanan, bu uğurda yılmadan mücadele veren yiğit arkadaşlarım…
Tarihin kendilerine devrime önderlik görevini yüklediği işçi sınıfının kahraman çocukları… Merhaba!… Merhaba, emperyalizme karşı yiğitçe savaşan dünya halkları!… Merhaba!… Arkadaşlarım, kardeşlerim!… Bizler, modern köleci toplumun çeşitli alanlarında çalışan ve alın terimizle, kolumuzun, beynimizin üretkenliği ile ona can katan, bu sistemin varlık nedeni ücretli modern köleleriz. Bizleri ücretli köle yapan, üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde tutan, bütün çalışanları kendi çıkarlarına hizmet etmeye zorlayan, emperyalizmin uşağı büyük sermaye ve onun gerici ortaklarıdır. Onları, geniş halk sınıf ve tabakaları üzerinde sömürü ve tahakkümlerini sürdürebilmek için, siyasi, ekonomik, askeri, ideolojik ve sosyal kurumlara sahiptirler. Üretim araçlarının özel mülkiyeti, toplumun ortak mülkiyeti haline dönüştürülmeden, işbirlikçi sermaye sınıfı, gerici ortakları ile birlikte yenilmeden, emperyalizmi ve dünya gericiliğinin ideolojisi ve siyaseti yenilmeden gerçek özgürlük mümkün değildir. İşte bunun için gerçek özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi için bizler, modern toplumun ücretli köleleri, boynumuzdaki, kollarımızdaki, artık halkaları çürümüş esaret zincirlerini, ücretli köleliğin maddi ve manevi temelini parçalamak için sosyalizmin bilimini öğrenmeliyiz… Ona güvenmeliyiz… ülkemizin devrimci pratiği ile birleştireceğimiz sosyalizmin evrensel gerçeği kurtuluşun aydınlık yolunu bize gösterecektir… Kardeşlerim!… Bugüne kadar, sosyalist mücadelenin en önemli hatalarından biri, işçi sınıfı hareketiyle birliğini kuramamasıdır. Bu, sosyalizmin özünü kavrayamayan burjuva ve küçük burjuva aydın çevrelerden gelen sınıfsal bir hastalıktır. Sosyalizmin, işçi sınıfı ve onun devrimci partisinin önderliğinde köylülere, dar gelirli yoksul emekçi kitlelere, onların gerçek maddi ihtiyaçlarına cevap veren, toplumu değiştirecek bir öğreti olarak görüleceği yerde, burjuvazi egemen güçlere hoş görünmek, sosyalizmin tehlikesiz, zararsız bir öğreti olduğunu kabul ettirmek, inandırmak için, hayati ilkelerden taviz verilmiş, sosyalizmin bilimi kuşa çevrilmiş, tanınmaz hale getirilerek katledilmiştir… Buna rağmen burjuvazi, kendi şefaatine sığınan sosyalistleri ezmekten kaçınmamıştır. Sınıf mücadelesinin yenilmeye mahkum kanadı olan burjuvazi iyi biliyor ki, sosyalizm kendisi için çok tehlikelidir. Burjuvazinin faşist gerici kesimi, reformcu kanadına bile tahammül edemez. En küçük demokratik kıpırtılardan bile ürker. Fakat ne yazık ki halkın gelişen mücadelesini ve sosyalizmin devrimci ışığını söndürme olanağı artık yoktur. Baskı ve şiddeti, zindanları ve darağaçları ömrünü uzatmayacak, aksine kısaltacaktır. Çünkü sosyalist mücadele, gücünü işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin tarihi haklılığından alır. Amacı halk iktidarını, halk demokrasisini kurmaktır. Emperyalizme, burjuvaziye ve gerici ortaklarına taviz vererek, uzlaşarak, sosyal barış masallarıyla şirin görünmek ihtiyacı duymaz. Yapılacak tek şey proletaryanın devrimci partisinin önderliğinde, yoksul emekçi sınıf ve tabakaların gerçek ihtiyaçlarını temel alarak, emperyalizme, burjuvaziye ve gerici ortakları olan feodal kalıntılara, onların siyaset ve ideolojilerine karşı yılmadan mücadele etmektir. Partiden, proletaryanın iktidar mücadelesine önderlik edecek partiyi anlıyoruz. Aynı zamanda böyle bir partinin, oportünistlere, revizyonistlere, dogmatiklere, sol sekterlere karşı amansız, uzlaşmaz bir savaş vermeden, parti saflarını bu unsurlardan temizlemeden devrime önderlik görevini başarıyla yerine getireceğine de inanmıyoruz. Kardeşlerim!… Emperyalizmin yiğit dünya halklarından ağır darbeler yediği şu günlerde, emperyalizmin uşakları, faşist baskı, tertip ve tuzakları yoğunlaştırıp halkın gelişen mücadelesini önlemek, saptırmak istiyorlar. Onlara verilecek doğru cevap, en kısa zamanda devrimci hareketin birliğini oluşturmaktır. Önümüzdeki tarihi görev budur ve tarihi zorunlulukta bunu emrediyor. Evet!… Acil görevimiz “DEVRİMCİ HAREKETİN BİRLİ⁄İDİR”… Bütün yüreğimle inanıyorum ki, anti-emperyalist mücadele birliğini oluşturursak… EMPERYALİZM ÇÖKECEKTİR… Faşizme karşı en geniş birliği kurar, devrimci halk hareketlerini örgütler, geliştirirsek… FAŞİZM YENİLECEKTİR… Devrimci hareketin birliği gerçekleştirilebilirse, işçi sınıfının ve onun devrimci partisinin önderliğinde… HALKIN DEMOKRATİK İKTİDARI ZAFERE ULAŞACAKTIR… YILMAZ GÜNEY (Siyasi Yazılar, Cilt 3, sayfa 101-104, Mayıs Yayınları) |
Yılmaz Güney’in dünya aydın ve sanatçılarına çağrısı
Aşağıda, Yılmaz Güney’in 6 Kasım 1983 seçimleriyle Türkiye’nin demokratikleştiği yönlü yalanlara karşı dünya aydın ve sanatçılarına yönelik yaptığı çağrıyı yayınlıyoruz. Sözkonusu çağrı, “Mayıs” dergisinin 1984 tarihli 3. sayısında yayınlanmıştır. — Güney
“Türkiyeli anti-faşist devrimci demokrat bir sanatçı olarak, ülkemde hâlâ devam etmekte olan işkenceleri, insanlık dışı baskı ve davranışları, insan haklarının hayasızca ayaklar altına alınışını, Kürt ulusu ve diğer azınlıklar üzerinde günden güne yoğunlaşan baskıları duyurmayı, bir görev biliyorum; ve bu konuda, demokrasi ve insan haklarını savunma mücadelemize büyük katkıları dokunacak yardımlarınızı rica ediyorum. Faşizm nerede olursa olsun, o, bütün insanlığın ortak düşmanıdır ve ona karşı elbirliğiyle savaşmak gerekir.
Bilindiği gibi, 6 Kasım 1983’de, Türkiye’de genel seçimler yapıldı. Generallerin ve onların güdümündekilerin iddiasına göre, bu, “demokratik” bir seçimdir, ve sonuçta “demokrasiye” geçilmiştir. Ne yazık ki, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Fransa’da da bu yalana inananlar, ya da gerçekten demokrasiye geçildiğini sananlar oldukça çoğunlukta. Radyolar, TV’ler ve gazeteler, esas olarak, faşist generallerin oyununa uygun haberler ve yorumlar yapmışlar ve dünya kamuoyunun aldatılmasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Faşistlerin yalanlarına, sahtekârlıklarına karşı çıkmak onların tertip ve hilelerini bozmak, her demokratın kutsal görevi olmalıdır.
6 Kasım seçimleri göstermelik bir seçimdir. Fakat, buna rağmen, halkın faşist generallere ve onların askeri diktalarına karşı olduğu, bu seçimde açıkça ortaya çıkmıştır. Halk, General Evren’in, açıkça desteklediği, devlet radyo ve TV’sinden halkı oy vermeye çağırdığı “Milliyetçi Demokrasi Partisi”ne en az oyu verdi. Göstermelik ve sahte bir “sosyal-demokrat” parti olan ve Evren’in güvendiği kişiler tarafından kurulan “Halkçı Parti”, halkçılığı sadece adından ibaret olmasına rağmen, halk, bu partiye, demokrasiye duyduğu özlemin ifadesi olarak yüzde 30 oy verdi. Halkta sivilleşme umudu yaratan, kadroları askerleri almayan, göstermelik de olsa mevcut hükümete eleştiriler yöneten Anavatan Partisi, “ortadirek” diye tanımladığı, işçilere, köylülere, memurlara seslenerek oyların çoğunu aldı ve hükümet olanağı elde etti. Halk, kendisine sunulan üç alternatiften birini seçmeye zorunlu bırakılmıştı. Oy kullanmayanlar hakkında soruşturma açılacaktı; hapis ve para cezaları konulmuştu.
6 Kasım öncesine bakarsak, generallerin nasıl demokrat olduğunu anlamakta zorluk çekmeyiz; seçimlerin danışıklı bir döğüş olduğunu, amacın halkı ve dünya kamuoyunu aldatmak olduğunu görürüz.
Öyle bir Anayasa hazırlanmış ve kabul ettirilmiştir ki, hükümete kim gelirse gelsin, değişen birşey olmayacaktır. Askerlere ABD tarafından dayatılan ekonomik-siyasi program aksamadan yürüyecektir. Kurulacak meclis göstermeliktir. Meclisten çıkan kararların hayat bulması için, Cumhurbaşkanı General Evren, Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ve onların tespit ettiği kişilerden oluşan “Cumhurbaşkanlığı Konseyi”nin onayı gerekmektedir. Onların onayını almayan hiçbir şey yapılamaz.
Sıkıyönetim kaldırıldığı taktirde, sıkıyönetim görevlerinin uygulanabilmesi için bütün tedbirler alınmıştır. Polise, valiliklere, bölge komutanlıklarına olağanüstü yetkiler tanınmıştır. Kişi ve konut dokunulmazlığı, kişisel hak ve özgürlükler, haberleşme ve seyahat özgürlüğü, mahkeme kararına gerek kalmadan, polis ve valiliklerce istendiği anda yokedilebilir. Polise, sözde yasal, “öldürme yetkisi” verilmiştir. Sıkıyönetim mahkemelerinin görevlerini, özel bir biçimde seçilen gerici ve faşist savcı ve yargıçlardan oluşan “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” yürütecektir.
Emekçilerin, aydınların, öğrencilerin, memurların ekonomik, demokratik ve siyasal örgütlenme hakları ellerinden alınmıştır. Yeni basın yasası, basını köleleştirme yasası olarak en açık biçimiyle ortadadır. Sanat, özellikle sinema sansürün kıskacı altındadır. Son olarak TV için hazırlanan bir film, yetkililerce sakıncalı bulunduğu için yakılmıştır. Klasik burjuva demokrasisini savunanlar, “kökü dışarda ideolojilerin uşakları”, “komünist”, “anarşist”, “bölücü” ve hatta “vatan haini” olarak adlandırılmakta ve çoğu takibatlara uğramaktadırlar.
6 Kasım seçimlerinden önce generaller, “Büyük Türkiye Partisi”ni, “Sosyal-Demokrat Parti”yi, “Doğru Yol” partisini, burjuva partileri olmalarına rağmen veto etti ve seçimlere katılmalarını engelledi. Bağımsız olarak seçime katılmak isteyen yüzlerce milletvekili adayı, yine veto edilerek saf dışı bırakıldılar. Seçim öncesi öyle bir eleme yapılmıştır ki, seçime katılan üç partiden hangisi hükümet olursa olsun, değişen birşey olmayacaktır. Nitekim, seçimi kazanan partinin başkanı Turgut Özal, 12 Eylül darbesinden önce, Başbakan olan Demirel’in yardımcısıydı ve “24 Ocak Kararları” olarak bilinen IMF kararlarının uygulayıcısıydı ve 12 Eylül’den sonra da, devlet bakanı ve başbakan olarak görevlendirildi. Seçimlerden bir süre önce görevinden alındı ve “güvenilir” bir kişi olduğu için parti kurmasına izin verildi.
6 Kasım seçimleri yapılmıştır; sözde “demokrasiye” geçilmiştir. Faşist bir anayasanın gölgesinde, söz, düşünce ve örgütlenme özgürlüklerini ağır cezalarla sınırlayan ceza yasaları ve özel mahkemeleriyle, özel işkence evleriyle, özel cezaevleriyle bir demokrasi. Seçimin hemen ardından, BARIŞ DERNEĞİ kurucuları, beş ile sekiz yıl arasında değişen cezalara çarptırıldılar. Mahkemeler, yine kalemleri kırarak idam cezaları yağdırıyor. Yine “yeni demokrasi”nin onuruna, Türk-Yunan gerginliğini arttıran ve Kıbrıs’ta bir savaş çağrısı olan “Bağımsız Türk Devleti” ilan ediliyor. Yine “yeni demokrasi”nin onuruna, ekmekten tuza, benzinden kibrite herşeyin fiatı yükseliyor. Kürt ulusu üzerinde tehditler, baskılar, kıyımlar yoğunlaşıyor. Ermeni azınlığın kontrolu için yeni bir masa “Ermeni Hareket Masası” kuruluyor. Kontroller, aramalar, ev basmalar hız kazanıyor. Yakında idamlar yeniden başlatılacak. Cezaevlerinde hayat her zamanki gibi kötü. Eğer dünya demokrat kamuoyu, generallerin sunduğu “demokrasi oyunu” karşısında suskun ve kayıtsız kalırsa, insan haklarının demokrasinin çiğnenmesine seyirci kalmış olacak ve onların utanmaz cesaretlerine boyun eğmiş olacaktır. Faşistlerin düzenlediği “demokrasi güldürüsü” bozulmalı, generaller layık oldukları tepkileri görmelidirler. Faşizme karşı durmak, yeni bir dünya savaşına karşı durmak demektir. Sizlerin, Türkiye’de, demokrasi, insan hakları, dünya barışına karşı, ulusal azınlıkların ulusal ve kültürel haklarına karşı kılınçlarını kuşanmış olan generallere ve onların sadık sivil takipçilerine tepkiniz, uyarınız, dünya barışı, insanlık onuru ve demokrasi mücadelesi için bir kazanç olacaktır.
Türkiye’de idam ve işkencelere son verilmelidir. Bütün siyasi tutuklu ve hükümlüler için genel bir af çıkartılmalıdır.
İşçilerin, köylülerin, aydınların ve sanatçıların üzerindeki baskılara son verilmelidir. Bir bütün olarak emekçi halkın, ekonomik-demokratik-siyasi hak ve özgürlükleri tanınmalı, örgütlenme yasakları kaldırılmalıdır. Demokrasinin kuralları geçerli kılınmalı, insan hakları layıkıyla korunmalı ve güvence altına alınmalıdır.
Kürt ulusu ve diğer azınlıklar üzerinde sürdürülen baskı ve yok etme çabalarına son verilmeli, ulusal ve demokratik hakları tanınmalıdır.
Çağrımızın yankısız kalmayacağına, sesimize kulak verileceğine inanıyoruz.
Saygılarımı ve en içten duygularımı kabul ediniz…”
(Mayıs, sayı 3, 1984, sayfa 39-41)
Bilindiği gibi, 6 Kasım 1983’de, Türkiye’de genel seçimler yapıldı. Generallerin ve onların güdümündekilerin iddiasına göre, bu, “demokratik” bir seçimdir, ve sonuçta “demokrasiye” geçilmiştir. Ne yazık ki, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Fransa’da da bu yalana inananlar, ya da gerçekten demokrasiye geçildiğini sananlar oldukça çoğunlukta. Radyolar, TV’ler ve gazeteler, esas olarak, faşist generallerin oyununa uygun haberler ve yorumlar yapmışlar ve dünya kamuoyunun aldatılmasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Faşistlerin yalanlarına, sahtekârlıklarına karşı çıkmak onların tertip ve hilelerini bozmak, her demokratın kutsal görevi olmalıdır.
6 Kasım seçimleri göstermelik bir seçimdir. Fakat, buna rağmen, halkın faşist generallere ve onların askeri diktalarına karşı olduğu, bu seçimde açıkça ortaya çıkmıştır. Halk, General Evren’in, açıkça desteklediği, devlet radyo ve TV’sinden halkı oy vermeye çağırdığı “Milliyetçi Demokrasi Partisi”ne en az oyu verdi. Göstermelik ve sahte bir “sosyal-demokrat” parti olan ve Evren’in güvendiği kişiler tarafından kurulan “Halkçı Parti”, halkçılığı sadece adından ibaret olmasına rağmen, halk, bu partiye, demokrasiye duyduğu özlemin ifadesi olarak yüzde 30 oy verdi. Halkta sivilleşme umudu yaratan, kadroları askerleri almayan, göstermelik de olsa mevcut hükümete eleştiriler yöneten Anavatan Partisi, “ortadirek” diye tanımladığı, işçilere, köylülere, memurlara seslenerek oyların çoğunu aldı ve hükümet olanağı elde etti. Halk, kendisine sunulan üç alternatiften birini seçmeye zorunlu bırakılmıştı. Oy kullanmayanlar hakkında soruşturma açılacaktı; hapis ve para cezaları konulmuştu.
6 Kasım öncesine bakarsak, generallerin nasıl demokrat olduğunu anlamakta zorluk çekmeyiz; seçimlerin danışıklı bir döğüş olduğunu, amacın halkı ve dünya kamuoyunu aldatmak olduğunu görürüz.
Öyle bir Anayasa hazırlanmış ve kabul ettirilmiştir ki, hükümete kim gelirse gelsin, değişen birşey olmayacaktır. Askerlere ABD tarafından dayatılan ekonomik-siyasi program aksamadan yürüyecektir. Kurulacak meclis göstermeliktir. Meclisten çıkan kararların hayat bulması için, Cumhurbaşkanı General Evren, Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ve onların tespit ettiği kişilerden oluşan “Cumhurbaşkanlığı Konseyi”nin onayı gerekmektedir. Onların onayını almayan hiçbir şey yapılamaz.
Sıkıyönetim kaldırıldığı taktirde, sıkıyönetim görevlerinin uygulanabilmesi için bütün tedbirler alınmıştır. Polise, valiliklere, bölge komutanlıklarına olağanüstü yetkiler tanınmıştır. Kişi ve konut dokunulmazlığı, kişisel hak ve özgürlükler, haberleşme ve seyahat özgürlüğü, mahkeme kararına gerek kalmadan, polis ve valiliklerce istendiği anda yokedilebilir. Polise, sözde yasal, “öldürme yetkisi” verilmiştir. Sıkıyönetim mahkemelerinin görevlerini, özel bir biçimde seçilen gerici ve faşist savcı ve yargıçlardan oluşan “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” yürütecektir.
Emekçilerin, aydınların, öğrencilerin, memurların ekonomik, demokratik ve siyasal örgütlenme hakları ellerinden alınmıştır. Yeni basın yasası, basını köleleştirme yasası olarak en açık biçimiyle ortadadır. Sanat, özellikle sinema sansürün kıskacı altındadır. Son olarak TV için hazırlanan bir film, yetkililerce sakıncalı bulunduğu için yakılmıştır. Klasik burjuva demokrasisini savunanlar, “kökü dışarda ideolojilerin uşakları”, “komünist”, “anarşist”, “bölücü” ve hatta “vatan haini” olarak adlandırılmakta ve çoğu takibatlara uğramaktadırlar.
6 Kasım seçimlerinden önce generaller, “Büyük Türkiye Partisi”ni, “Sosyal-Demokrat Parti”yi, “Doğru Yol” partisini, burjuva partileri olmalarına rağmen veto etti ve seçimlere katılmalarını engelledi. Bağımsız olarak seçime katılmak isteyen yüzlerce milletvekili adayı, yine veto edilerek saf dışı bırakıldılar. Seçim öncesi öyle bir eleme yapılmıştır ki, seçime katılan üç partiden hangisi hükümet olursa olsun, değişen birşey olmayacaktır. Nitekim, seçimi kazanan partinin başkanı Turgut Özal, 12 Eylül darbesinden önce, Başbakan olan Demirel’in yardımcısıydı ve “24 Ocak Kararları” olarak bilinen IMF kararlarının uygulayıcısıydı ve 12 Eylül’den sonra da, devlet bakanı ve başbakan olarak görevlendirildi. Seçimlerden bir süre önce görevinden alındı ve “güvenilir” bir kişi olduğu için parti kurmasına izin verildi.
6 Kasım seçimleri yapılmıştır; sözde “demokrasiye” geçilmiştir. Faşist bir anayasanın gölgesinde, söz, düşünce ve örgütlenme özgürlüklerini ağır cezalarla sınırlayan ceza yasaları ve özel mahkemeleriyle, özel işkence evleriyle, özel cezaevleriyle bir demokrasi. Seçimin hemen ardından, BARIŞ DERNEĞİ kurucuları, beş ile sekiz yıl arasında değişen cezalara çarptırıldılar. Mahkemeler, yine kalemleri kırarak idam cezaları yağdırıyor. Yine “yeni demokrasi”nin onuruna, Türk-Yunan gerginliğini arttıran ve Kıbrıs’ta bir savaş çağrısı olan “Bağımsız Türk Devleti” ilan ediliyor. Yine “yeni demokrasi”nin onuruna, ekmekten tuza, benzinden kibrite herşeyin fiatı yükseliyor. Kürt ulusu üzerinde tehditler, baskılar, kıyımlar yoğunlaşıyor. Ermeni azınlığın kontrolu için yeni bir masa “Ermeni Hareket Masası” kuruluyor. Kontroller, aramalar, ev basmalar hız kazanıyor. Yakında idamlar yeniden başlatılacak. Cezaevlerinde hayat her zamanki gibi kötü. Eğer dünya demokrat kamuoyu, generallerin sunduğu “demokrasi oyunu” karşısında suskun ve kayıtsız kalırsa, insan haklarının demokrasinin çiğnenmesine seyirci kalmış olacak ve onların utanmaz cesaretlerine boyun eğmiş olacaktır. Faşistlerin düzenlediği “demokrasi güldürüsü” bozulmalı, generaller layık oldukları tepkileri görmelidirler. Faşizme karşı durmak, yeni bir dünya savaşına karşı durmak demektir. Sizlerin, Türkiye’de, demokrasi, insan hakları, dünya barışına karşı, ulusal azınlıkların ulusal ve kültürel haklarına karşı kılınçlarını kuşanmış olan generallere ve onların sadık sivil takipçilerine tepkiniz, uyarınız, dünya barışı, insanlık onuru ve demokrasi mücadelesi için bir kazanç olacaktır.
Türkiye’de idam ve işkencelere son verilmelidir. Bütün siyasi tutuklu ve hükümlüler için genel bir af çıkartılmalıdır.
İşçilerin, köylülerin, aydınların ve sanatçıların üzerindeki baskılara son verilmelidir. Bir bütün olarak emekçi halkın, ekonomik-demokratik-siyasi hak ve özgürlükleri tanınmalı, örgütlenme yasakları kaldırılmalıdır. Demokrasinin kuralları geçerli kılınmalı, insan hakları layıkıyla korunmalı ve güvence altına alınmalıdır.
Kürt ulusu ve diğer azınlıklar üzerinde sürdürülen baskı ve yok etme çabalarına son verilmeli, ulusal ve demokratik hakları tanınmalıdır.
Çağrımızın yankısız kalmayacağına, sesimize kulak verileceğine inanıyoruz.
Saygılarımı ve en içten duygularımı kabul ediniz…”
(Mayıs, sayı 3, 1984, sayfa 39-41)