16 Aralık 2011 Cuma

DEVRİMCİ SARSINTI VE YENİ GÜÇLER / YILMAZ GUNEY



Tür­ki­ye dev­ri­mi­nin si­ya­sal-top­lum­sal güç­le­ri­nin en ile­ri un­sur­la­rı, ge­liş­me­le­ri­nin bu aşa­ma­sın­da, da­ha ön­ce için­de ha­re­ket et­tik­le­ri si­ya­sal-ör­güt­sel iliş­ki­le­rin, ge­liş­me­ler kar­şı­sın­da ye­ter­siz kal­dı­ğı­nı, dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin ken­di için­de bir dev­rim yap­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni ve böy­le­si­ne bir dev­rim ari­fe­sin­de ol­duk­la­rı­nı gö­rü­yor­lar. Çe­şit­li si­ya­si grup­la­rın bün­ye­sin­de va­ro­lan, ki­mi­si açı­ğa çık­mış de­rin sar­sın­tı­lar, dev­rim­ci öze sa­hip bu ge­liş­mey­le es­ki ör­güt ya­pı­sı, es­ki si­ya­si-top­lum­sal tes­bit­ler, o ana ka­dar iz­le­nen tu­tum­lar ve Mark­siz­mi kav­ra­yış­la­rı ara­sın­da­ki çe­liş­me­le­rin so­nu­cu­dur. Bu sar­sın­tı­lar, ye­ni dev­rim güc­le­ri­ni do­ğu­ra­cak­tır; biz, bu dev­rim­ci sar­sın­tı­nın ye­ni ürün­le­ri­yiz. Es­ki ka­bu­ğu­muz­dan sıy­rı­lı­yo­ruz; ve bi­li­yo­ruz ki, bi­zi dış teh­li­ke­le­re kar­şı ko­ru­ya­cak ye­ni ka­bu­ğu­muz olu­şa­na dek var­lı­ğı­mız bi­le teh­li­ke­de­dir.

İn­san­lar, ye­ni bir giy­si­yi ilk giy­dik­le­rin­de, ye­nil­iğin ge­tir­di­ği bir ya­ban­cı­lık, bir te­dir­gin­lik du­yar­lar. Alış­tık­la­rı za­man, o giy­si za­ten es­ki­me­ye yüz tut­muş­tur… ye­ni bir ya­ban­cı­lık, ye­ni bir te­dir­gin­lik gün­dem­de­dir. Sü­rek­li de­ği­şen, akı­şan, her an ye­ni ye­ni­le­ri gün­de­me ge­ti­ren ha­yat, biz­den her an uya­nık ol­ma­mı­zı is­ter, ye­ni ye­ni­le­re ha­zır ol­ma­mı­zı is­ter. Ge­li­şen ile ge­li­şe­nin ge­rek kıl­dı­ğı ye­ni ile uyum­suz­lu­ğa düş­tü­ğü­müz an, ge­li­şe­ne doğ­ru ce­vap ve­re­me­di­ği­miz, ge­ri­de kal­dı­ğı­mız ya da işi ge­çiş­tir­me­ye ça­lış­tı­mız an, ha­yat gö­zü­mü­zün ya­şı­na bak­ma­dan bi­zi bı­ra­ka­cak, ken­di­si­ne uyum gös­te­ren­le­rin ko­lu­na gi­re­cek­tir.

Ha­yat her za­man dü­şün­ce­le­rin önün­de gi­der ve ye­ni dü­şün­ce­le­ri, ye­ni dü­şün­ce­le­re uy­gun bi­çim­le­ri do­ğu­ra­cak mad­di ko­şul­la­rı be­ra­be­rin­de ya­ra­tır. Ha­ya­tın ye­ni mad­di güç­le­ri­ni iyi ta­nı­ma­lı­yız. Eko­no­mik-top­lum­sal ha­ya­tın et­kin güç­le­ri­ni “bil­me­di­ği­miz ve he­sa­ba kat­ma­dı­ğı­mız sü­re­ce, tıp­kı do­ğal güç­ler gi­bi, kö­rü kö­rü­ne, zor­la, yı­kı­cı­lık­la iş­ler. Ama on­la­rı bir de­fa an­la­dı­ğı­mız, iş­le­yiş­le­ri­ni, yön­le­ri­ni, et­ki­le­ri­ni bir de­fa kav­ra­dı­ğı­mız za­man, on­la­rı öz is­te­ği­mi­ze git­tik­çe da­ha çok ba­ğım­lı kıl­mak ve on­la­rın ara­cı­lı­ğıy­la öz amaç­la­rı­mı­za var­mak, yal­nız bi­zim ken­di­mi­ze bağ­lı­dır.”(1)

“Ma­ter­ya­list ta­rih kav­ra­mı, in­sa­nın ya­şa­mı­nı sür­dür­me­si­ne ya­ra­yan araç­la­rın üre­ti­mi­nin ve üre­ti­min ya­nı sı­ra üre­ti­len nes­ne­le­rin de­ği­şi­mi­nin bü­tün top­lum­sal ya­pı­nın te­me­li ol­du­ğu; ta­rih­te or­ta­ya çık­mış her top­lum­da, zen­gin­li­ğin da­ğı­tıl­dı­ğı ve top­lu­mun sı­nıf­la­ra ya da ta­kım­la­ra bö­lün­dü­ğü tar­zın, ne­yin üre­til­di­ği­ne ve ürün­le­rin na­sıl de­ği­şil­di­ği­ne ba­ğım­lı ol­du­ğu öner­me­sin­den ha­re­ket eder. Bu gö­rüş açı­sın­dan, bü­tün top­lum­sal de­ğiş­me­le­rin ve po­li­tik dev­rim­le­rin erek­sel ne­den­le­ri, in­san­la­rın ka­fa­la­rın­da, in­san­la­rın son­ra­sız ger­çe­ği ve ada­le­ti da­ha iyi kav­ra­ma­la­rın­da de­ğil, ama üre­tim ve de­ği­şim tarz­la­rın­da­ki de­ğiş­me­ler­de aran­ma­lı­dır. Bun­lar fel­se­fe­de de­ğil, her söz ko­nu­su ça­ğın eko­no­mi­sin­de aran­ma­lı­dır.”(2)

İş­te bi­zi, mü­ca­de­le­nin ye­ni bi­çi­mi­ne, ye­ni mü­ca­de­le or­gan ve araç­la­rı­na ge­rek­sin­me du­ymaya götüren şey, va­ro­lan de­ğiş­tir­me­yi amaç­la­dı­ğı­mız dün­ya ve ül­ke ça­pın­da ege­men eko­no­mik-top­lum­sal te­me­lin, bu te­mel­de yük­se­len fel­se­fi-si­ya­si-ide­olo­jik ol­gu­la­rın kav­ra­nı­şı ko­nu­sun­da, bu he­de­fe kar­şı yü­rü­tü­len fel­se­fi-ide­olo­jik-si­ya­si mü­ca­de­le bi­çim­le­ri ko­nu­sun­da, da­ha ön­ce için­de ha­re­ket et­ti­ği­miz uf­ku dar si­ya­si-ör­güt­sel iliş­ki­ler­le, es­ki bi­lin­ci­miz­le, ye­ni bi­lin­ci­miz ve nes­nel sü­re­cin ge­rek­li gör­dü­ğü si­ya­sal-ör­güt­sel ge­rek­li­lik­ler ara­sın­da­ki çe­liş­me­ler­de aran­ma­lı­dır. Gün ışı­ğı­na çı­kan, ar­tık es­ki iliş­ki­ler için­de çö­zü­mü müm­kün ol­ma­yan ay­rı­lık­lar­dan kur­tul­ma­nın araç­la­rı da, bi­zi de­ği­şi­me iten mad­di iliş­ki­le­ri­miz için­de sak­lı­dır. Çün­kü biz­le­ri, fel­se­fi-si­ya­si bi­lin­ci­miz­le he­sap­laş­ma nok­ta­sı­na ve bu­nun so­nu­cun­da es­ki iliş­ki­le­ri­mi­zi göz­den ge­çir­me nok­ta­sı­na, ay­rı­lık nok­ta­sı­na iten, sa­de­ce so­yut dev­rim is­te­ği de­ğil, ay­nı za­man­da, pra­tik ça­lış­ma­lar­da­ki, mad­di iliş­ki­ler­de­ki fark­lı­lık­la­rı­mız­dır. Bu fark­lı­lık­la­rı, sa­de­ce kı­sa bir za­man için­de­ki pra­tik-mad­di iliş­ki­ler­de­ki fark­lı­lık­lar­da de­ğil, bir ha­ya­ta dam­ga­sı­nı vu­ran te­mel fark­lı­lık­lar­da ara­ma­lı­yız. Tek tek top­lum­sal var­lı­ğı­mı­zın ev­ri­mi­ni in­ce­ler­sek, sür­tüş­me­le­rin, fark­lı kav­ra­yış­la­rın, fark­lı pratik adım is­tek­le­ri­nin, te­mel ay­rı­lık­la­rın esas ne­den­le­ri­ni, da­ha açık­lık­la gö­re­bi­li­riz. Yi­ne, ye­ni zo­run­lu ay­rı­lık­lar­la —olum­lu olum­suz da ol­sa— yüz yü­ze kal­dı­ğı­mız­da, yön­te­mi­miz bu ol­ma­lı­dır. Her çe­liş­me­nin mut­lak bi­çim­de bir sı­nıf te­me­li ve sı­nıf­sal açı­dan doğ­ru bir çö­zü­mü var­dır.

Çe­şit­li si­ya­si ha­re­ket­ler­den kop­ma, ken­di içi­miz­de arın­ma ve ye­ni bir bi­çim­len­me sü­re­ci­miz, bu kay­gı­lar­la do­lu­dur; ve dev­rim­ci içe­ri­ğe sa­hip bu kay­gı­la­rı­mız, biz­le­ri ay­nı yü­ce amaç­lar için, fark­lı nok­ta­lar­dan ha­re­ket et­me­mi­ze kar­şın bir nok­ta­da bir ara­ya ge­tir­di. Bir kıs­mı­mız, da­ha ön­ce için­de bu­lun­du­ğu­muz o­por­tü­nist saf­lar­dan, re­viz­yo­nist-opor­tü­nist or­ta­yol­cu saf­lar­dan, fel­se­fi-si­ya­si kav­ra­yı­şı­mız­da mey­da­na ge­len olum­lu de­ği­şim­ler so­nu­cu kop­tuk; ar­tık o saf­lar­da dev­ri­me ya­rar­lı ol­ma ola­nak­la­rı­mız kal­ma­dı­ğı için, öz­gür­ce be­nim­se­di­ği­miz bir ka­rar­la, ye­ni bir güç ola­rak, dev­rim düş­man­la­rı­na ve dev­rim za­rar­lı­la­rı­na kar­şı mü­ca­de­le yo­lu­nu seç­tik. Sis­tem­leş­miş, ör­güt­lü opor­tü­nist saf­lar­da, gü­cü­müz, opor­tü­nizm pis­li­ği­nin üs­te­sin­den ge­le­cek ni­cel-ni­tel ye­ter­li­ğe sa­hip de­ğil­di; bir sü­re da­ha uz­laş­ma­yı seç­mek, opor­tü­nizm­le öz­deş­leş­me­mi­ze yol a­ça­bi­lir­di; en kı­sa za­man­da uzak­laş­mak, opor­tü­niz­me kar­şı dış­tan sa­vaş­mak ge­re­ki­yor­du, öy­le yap­tık.

Faşizm Niçin Kazandı?

Ege­men sı­nıf­lar, kav­ga­nın ilk ra­un­du­nu ka­zan­dı­lar. Çe­şit­li mil­li­yet­ler­den ezi­len hal­kı­mız ve on­la­rın yurt­se­ver dev­rim­ci-de­mok­ra­tik güç­le­ri, en ile­ri un­sur­la­rı, ge­çi­ci de ol­sa ye­nil­gi­ye uğ­ra­dı­lar; ko­şul­lar fa­şist ge­ri­ci­li­ğin ya­ra­rı­na bir ge­liş­me gös­ter­di; fa­şist dik­ta­tör­lük ku­rul­du.

Bi­li­yo­ruz ki, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ku­rul­ma­sı, bir ya­nıy­la bur­ju­va­zi­nin güç­süz­lü­ğü­nün, bir ya­nıy­la da pro­le­tar­ya­nın, dev­rim­ci-de­mok­ra­tik güç­le­rin öz­nel ve nes­nel açı­lar­dan za­yıf­lı­ğı­nın so­nu­cu­dur.

Dün­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin ge­nel bu­na­lı­mı, bü­tün dün­ya­yı sar­san sı­nıf mü­ca­de­le­le­riy­le da­ha da de­rin­leş­mek­te­dir. An­ti em­per­ya­list ulu­sal, de­mok­ra­tik ve top­lum­sal kur­tu­luş rüz­gar­la­rı­nın kes­kin­le­şe­rek es­ti­ği As­ya’nın, Af­ri­ka’nın ve La­tin Ame­ri­ka’nın sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge ül­ke­le­rin­de, ba­ğım­lı ül­ke­le­rin­de em­per­ya­liz­min ve iş­bir­lik­çi­le­ri­nin çı­kar­la­rı teh­li­ke­de­dir. Em­per­ya­liz­min ve ge­ri­ci or­tak­la­rı­nın çı­kar­la­rı­nı, es­ki yön­tem­ler­le ko­ru­ma­sı ar­tık müm­kün gö­rün­me­mek­te­dir. Yük­se­len ulu­sal-top­lum­sal mu­ha­le­fet kan­la bas­tı­rıl­ma­lı­dır. Halk­la­rın uzun yıl­la­rın mü­ca­de­le­siy­le, kan­la­rı pa­ha­sı­na, kar­şı­lı­ğın­da çe­şit­li acı­la­ra kat­la­na­rak ka­zan­dık­la­rı de­mok­ra­tik-eko­no­mik hak­lar gas­be­dil­me­li­dir; Af­ri­ka’da, Zim­bab­we ve Or­ta­do­ğu’da, İran ve La­tin Ame­ri­ka’da Ni­ka­ra­gua ör­nek­le­ri ye­ni­len­me­me­li­dir. He­le he­le dev­rim­ci bir Vi­et­nam, Kam­boç­ya ör­ne­ği, as­la!..

“İde­olo­jik mü­ca­de­le ile par­ti­nin için­de­ki opor­tü­nist öğe­le­rin ‘ye­ni­le­bi­lec­eği’ni, par­ti çer­çe­ve­si için­de bu öğe­le­rin ‘üs­te­sin­den ge­li­ne­bi­le­ce­ği’ni sa­vu­nan te­ori, par­ti­yi fel­ce ve kro­nik sa­kat­lı­ğa mah­kum et­me­nin be­lir­ti­si olan çü­rük ve teh­li­ke­li bir te­ori­dir; bu te­ori, par­ti­nin opor­tü­niz­me peş­keş çe­kil­me­si teh­li­ke­si­ni do­ğu­rur; pro­le­ter­ya­yı dev­rim­ci par­ti­sin­den, em­per­ya­liz­me kar­şı mü­ca­de­le­sin­de, baş­lı­ca si­la­hın­dan yok­sun bı­rak­mak­la teh­dit eder. Eğer saf­la­rın­da Mar­tov’lar ve Dan’lar, Pot­res­sov’lar ve Ak­sel­rod’lar bu­lun­say­dı, par­ti­miz, doğ­ru yo­lu tu­ta­maz, ik­ti­da­rı ele alıp pro­le­ter­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü ör­güt­le­ye­mez, iç sa­vaş­tan za­fer­le çı­ka­maz­dı. Eğer par­ti­miz, iç bir­li­ği­ni ve saf­la­rı­nın eş­siz bir­li­ği­ni sağ­la­ya­bil­diy­se, bu, her şey­den ön­ce opor­tü­nizm pis­li­ğin­den ken­di­ni za­ma­nın­da ko­ru­ma­yı bil­me­sin­den ötü­rü­dür. Pro­le­ter par­ti­le­rin ge­liş­me ve güç­len­me yo­lu, opor­tü­nist­ler­den ve re­for­mist­ler­den, sos­yal em­per­ya­list­ler­den ve sos­yal şo­ven­ler­den, sos­yal yurt­se­ver­ler­den ve sos­yal pa­si­fist­ler­den saf­la­rı­nı arın­dır­mak­tan ge­çer. Par­ti, saf­la­rı­nı opor­tü­nist öğe­ler­den arı­ta­rak güç­le­nir.”(3)

Ve, Le­nin, ih­raç­lar ko­nu­sun­da der ki:
“Her­ke­sin ka­bul et­ti­ği gi­bi, İtal­ya’da, dev­let ik­ti­da­rı­nı ele ge­çir­mek için pro­le­ter­ya ile bur­ju­va­zi ara­sın­da ke­sin sa­vaş­lar ya­kın­dır. Böy­le bir an­da par­ti­den ih­raç­la­rı mut­lak zo­run­lu olan yal­nız Men­şe­vik­le­ri, re­form­cu­la­rı, Tu­ra­ti­ci­le­ri kov­mak yet­mez; du­rak­sa­ma­ya eği­lim­li olan re­form­cu­lar­la ‘bir­li­ği’ boz­ma­mak için bun­la­rı bü­tün mev­ki­ler­den uzak­laş­tır­mak­ta du­rak­sa­ma eği­li­mi gös­te­ren ku­sur­suz ko­mü­nist­le­ri de, par­ti­den çı­kar­mak ya­rar­lı ola­bi­lir… Dev­ri­min are­fe­sin­de, dev­ri­min za­fe­ri için en çe­tin sa­vaş­lar sı­ra­sın­da, par­ti için­deki en ufak du­rak­sa­ma her şe­yi kay­bet­ti­re­bi­lir.”(4)

Biz, pro­le­ter­ya dev­ri­mi için yo­la çı­kar­ken, da­ha ilk adım­la­rı atar­ken, ata­ca­ğı­mız her si­ya­si-ör­güt­sel adı­mın, ge­le­ce­ği­mi­zi be­lir­le­ye­cek bi­ri­kim­le­ri oluş­tu­ra­ca­ğı­nın az çok bi­lin­cin­dey­dik. Fa­kat han­gi adım­la­rın içe­ri­ği ger­çek­ten doğ­ru, han­gi adım­la­rın opor­tü­nizm­den, re­viz­yo­nizm­den esin­len­miş ol­du­ğu­nu, an­cak bir za­man için­de Mark­siz­me da­nı­şa­rak bul­ma­ya ça­lış­tık. Mark­sizm bi­ze, mut­lak doğ­ru, ke­sin, kut­sal, do­ku­nul­maz hiç­bir şe­yin ol­ma­dı­ğı­nı, ha­ya­ta, özel­lik­le si­ya­si ha­ya­ta, eleş­ti­rel bir kay­gıy­la bak­ma­mız ge­rek­ti­ği­ni öğ­ret­ti.

Dün­ya öl­çe­ğin­de ve tek tek ül­ke­ler­de, emek ile ser­ma­ye ara­sın­da­ki çe­liş­me­nin top­lum­sal ifa­de­si olan, bur­ju­va­ziy­le pro­le­tar­ya ara­sın­da­ki, em­per­ya­lizm ile dün­ya halk­la­rı ara­sın­da­ki, em­per­ya­list­ler­le em­per­ya­list­ler ara­sı çe­liş­me­nin özel bir bi­çi­mi olan, em­per­ya­lizm­le sos­yal em­per­ya­lizm ara­sın­da­ki çe­liş­me­le­rin ar­tan bir hız­la de­rin­leş­me­si­nin so­nu­cu ge­li­şen dün­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin ge­nel bu­na­lı­mı, Tür­ki­ye’de de et­ki­le­ri­ni gös­ter­di. Ulus­la­ra­ra­sı bu­na­lım, ulu­sal bu­na­lı­mı et­ki­le­di, de­rin­leş­tir­di. Dev­rim­cu du­ru­mu anım­sa­tan rüz­gar­lar es­me­ye baş­la­dı. Yö­ne­ti­ci­le­rin ar­tık hü­kü­met ede­mez du­ru­ma düş­tük­le­ri gö­rül­dü. Halk da ar­tık es­ki­si gi­bi ya­şa­mak is­te­mi­yor, ege­men­ler de, is­te­dik­le­ri hal­de es­ki­si gi­bi ya­şa­ya­mı­yor­lar ve es­ki­si gi­bi yö­ne­te­mi­yor­lar­dı. Bu du­rum, 1980 baş­la­rın­da ken­di­ni açık­ça bel­li et­ti.

Te­orik ola­rak, em­per­ya­lizm ve pro­le­tar­ya dev­ri­mi ça­ğın­da, dev­ri­min nes­nel ko­şul­la­rı­nın her za­man var­lı­ğı ka­bul edil­mek­le bir­lik­te, dev­rim­ci du­rum­la­rın da hiç bek­len­me­dik bir za­man­da or­ta­ya çı­ka­bi­le­ce­ği, bu­na gö­re ha­zır­lan­mak ge­rek­ti­ği, kit­le­le­ri dev­ri­me ha­zır­la­ma gö­rev­le­ri, dev­rim­ci si­ya­set­ler­ce, te­ori­de ne de­nir­se den­sin, pra­tik­te ye­te­ri ka­dar cid­di­ye alın­ma­dı, alı­na­ma­dı; ve hat­ta “dev­rim” için yo­la çı­kan bir yı­ğın “si­ya­set” bu ol­gu­yu gör­me­di bi­le. Dar çe­kiş­me­ler, ge­nel mü­ca­de­le için­de önem­siz, ta­yin edi­ci ol­ma­yan dar pra­tik ça­lış­ma­lar­la ye­tin­di­ler ve dar pra­tik, ufuk­la­rı­nı ka­rart­tı.

Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin Af­ga­nis­tan’ı fa­şist iş­ga­li, ABD ge­ri­ci­li­ği­nin ba­şı­nı çek­ti­ği dün­ya ge­ri­ci­li­ği­nin bir ka­na­dı­na bu­lun­maz bir fır­sat ya­rat­tı; dün­ya ça­pın­da, ken­di­ne bağ­lı mev­zi­le­ri güç­len­dir­me­yi, İran olay­la­rıy­la ken­di­ne çev­ril­miş İs­lam nam­lu­la­rı­nı ve tep­ki­le­ri­ni, Sov­yet­ler Bir­li­ği’ne doğ­ru çe­vir­me­yi ba­şar­dı­lar. Bu ara­da, Tür­ki­ye’de de, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün dış ko­şul­la­rı bel­li öl­çü­ler­de ta­mam­lan­mış ol­du.

Gö­rü­len şuy­du:
Fa­şist dik­ta­tör­lü­ğü dev­re­ye sok­mak is­te­yen­ler için, iç ve dış ko­şul­lar uy­gun­du.

Uzun yıl­lar, ik­ti­dar ola­nak­la­rı­nın ku­la­nıl­ma­sıy­la ya­ra­tı­lan fa­şist kad­ro­lar, dev­le­tin fa­şist­leş­ti­ril­me­si ça­ba­la­rı, ki­lit nok­ta­la­rın tu­tul­ma­sı, son bir atı­lım­la ol­duk­ça be­lir­le­yi­ci bir dü­ze­ye ulaş­mış­tı. Yu­ka­rı­dan aşa­ğı­ya doğ­ru, res­mi bas­kı­lar­la da des­tek­le­nen fa­şiz­me uy­gun kit­le ta­ba­nı oluş­tur­ma ça­lış­ma­la­rı, kit­le için­de sü­ren, giz­li ve açık fa­şist si­ya­si ça­lış­ma­lar­la, yıl­dı­rı­cı ve yo­ke­di­ci te­rör ey­lem­le­riy­le bel­li öl­çü­ler­de sağ­lan­mış­tı. Fa­şizm, kit­le için­de, iş­çi, me­mur, vb. ke­sim­ler­de ör­güt­lü bir güç­tü ar­tık.

ABD, Ba­tı Al­man ve di­ğer em­per­ya­list­ler, ma­li ve as­ke­ri “yar­dım”a ha­zır­dı­lar; çün­kü on­la­rın en sa­dık uşak­la­rı si­ya­si ik­ti­da­rı el­le­rin­de tu­tu­yor­lar­dı ve ki­lit nok­ta­la­rı ele ge­çir­miş­ler­di. Em­per­ya­liz­min çı­kar­la­rı­na uy­gun “ce­sur” uy­gu­la­ma­lar ya­pı­la­bi­lir­di. Ya­ni halk, ala­bil­di­ği­ne so­yu­la­bi­lir­di.

Af­ga­nis­tan iş­ga­li, an­ti ko­mü­nist, an­ti Sov­yet si­ya­si bir ha­va ya­rat­mış­tı. Sov­yet teh­li­ke­si ba­ha­ne edi­le­rek halk güç­le­ri üs­tün­de, iç ge­ri­ci bas­kı­lar yo­ğun­laş­tı­rı­la­bi­lir­di. Ka­za­nıl­mış eko­no­mik de­mok­ra­tik hak­lar ge­ri alı­na­bi­lir­di.

Re­viz­yo­nist, “sol”, opor­tü­nist, ma­ce­ra­cı ey­lem­ler hal­kı usan­dır­mış­tı. Dev­ri­me kar­şı sem­pa­ti ya­rat­mak ye­ri­ne, dev­ri­me ve dev­rim­ci­le­re kar­şı tep­ki ya­ra­ta­cak bo­yut­la­ra ulaş­mış­tı. Fa­şist ge­ri­ci çev­re­le­rin eli­ne, “anar­şi… te­rör…” için ye­ter­li an­ti pro­pa­gan­da mal­ze­me­si ve­ril­miş­ti.

Re­for­miz­me ve onun ön­de­ri Ece­vit’e halk kit­le­le­ri­nin bağ­la­dık­la­rı umut­lar yer­le bir ol­muş­tu. CHP ve MSP’nin öz­gül ya­pı­la­rı, ya­kın bir za­man­da ik­ti­dar al­ter­na­ti­fi ya­ra­ta­maz­dı. İk­ti­dar ol­sa­lar bi­le, dev­le­tin ye­ni bi­çi­mi­ni de­ğiş­ti­re­mez­ler­di. Bun­la­rın yü­rü­te­cek­le­ri bir mu­ha­le­fet üze­ri­ne de an­ti fa­şist bir mü­ca­de­le te­mel­len­di­ri­le­mez­di.

Ve en önem­li­si: Emek­çi kit­le­ler mer­ke­zi bir yö­ne­tim ve ör­güt­len­me­den yok­sun­du­lar; fa­şizm teh­li­ke­si kar­şı­sın­da on­la­rı bir­leş­ti­re­cek si­ya­si ör­güt­len­me­le­ri, ya­ni dev­rim­ci bir par­ti­le­ri yok­tu. Va­ro­lan re­viz­yo­nist, opor­tü­nist, dev­rim za­rar­lı­sı ör­güt­ler, Mark­sist-Le­ni­nist eği­lim­li grup­lar da, emek­çi kit­le­le­ri bir­leş­tir­mek­ten çok, on­la­rı böl­mek­tey­di­ler.

So­nuç­ta, mer­ke­zi an­lam­da ör­güt­süz halk, fa­şiz­min mer­ke­zi ör­güt­lü güç­le­ri ve it­ti­fak­la­rı kar­şı­sın­da ye­nil­gi­ye uğ­ra­dı.

Tür­ki­ye, 1979 Ara­lık, 1980 Ocak-Şu­bat ay­la­rı­nı kap­sa­yan, dev­rim­ci du­ru­ma uy­gun bir dö­ne­mi ya­şa­dı ve bu fır­sat ka­çı­rıl­dı. Dev­rim­ci du­ru­mun bir dev­ri­me dö­nüş­tü­rül­me ola­na­ğı öz­nel ne­den­ler­den do­la­yı yok­tu, ama en azın­dan ka­za­nıl­mış de­mok­ra­tik mev­zi­le­rin ko­run­ma­sı­nın öte­sin­de, eko­no­mik, de­mok­ra­tik ye­ni hak­lar ve me­viz­le­rin ka­za­nıl­ma­sı, fa­şist güç­le­rin ge­ri­le­til­me­si­nin ola­nak­la­rı var­dı. Ye­nil­giy­le so­nuç­lan­sa bi­le, kit­le­le­rin dev­rim­ci gi­riş­ken­li­ği­ni ge­liş­ti­re­cek bir ola­nak, si­ya­si kör­lük­ler yü­zün­den, yıl­lar­dır iş­le­nen grup­çu­luk has­ta­lık­la­rın­dan do­la­yı, ör­güt­len­me­le­rin esas iti­ba­riy­le bir sa­vaş ör­gü­tü de­ğil, bir dü­zen ör­gü­tü ol­ma­la­rın­dan do­la­yı ka­çı­rıl­dı ve fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ku­rul­ma­sı­na ses­siz ka­lın­dı ve üs­te­lik bir­çok ko­nu­da, on­la­rın do­lay­lı yar­dım­cı­la­rı du­ru­mu­na dü­şül­dü.

Fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ku­rul­ma­sı ve hal­kın ye­nil­me­si, Mark­sist-Le­ninist ide­olo­ji ve si­ya­se­tin ba­şa­rı­sız kal­ma­sı ve ye­nil­gi­si de­ğil­dir; re­viz­yo­niz­min, opor­tü­niz­min, kü­çük ­bur­ju­va ma­ce­ra­cı­lı­ğı­nın, doğ­ma­tiz­min, grup­çu­lu­ğun ye­nil­gi­si, si­ya­si kö­rük­le­rin ye­nil­gi­si ola­rak de­ğer­len­di­ril­me­li­dir… Mark­sizm-Le­ni­nizm, bu ye­nil­gi­den güç­le­ne­rek, Mark­sist-Le­ni­rist­ler, bu ye­nil­gi­den arı­na­rak, ye­ni de­ne­yim­ler ka­za­na­rak çık­mış­tır.

Fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ku­rul­ma­sı ve hal­kın ge­çi­ci ola­rak ye­nil­gi­si­nin si­ya­si so­rum­lu­la­rı hal­ka he­sap ver­mek zo­run­da­dır­lar. Da­ha iler­ide ya­pa­ca­ğı­mız açık­la­ma­lar­la ye­nil­gi­nin so­rum­lu­la­rı üze­rin­de özen­le du­ra­ca­ğız.

Yal­nız, ba­zı so­run­la­ra en azın­dan baş­lık­lar ha­lin­de de­ğin­me­den ge­çe­me­ye­ce­ğiz:

a) CHP yö­ne­ti­mi­nin, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğü ön­le­me di­ye bir so­ru­nu ol­ma­dı ve hat­ta fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ön ha­zır­lık­la­rı­na gü­cü ora­nın­da kat­kı­da bu­lun­du, fa­şist ele­ba­şı­la­rı kol­la­dı. Fa­şiz­me de­ğil, fa­şiz­me kar­şı mü­ca­de­le ve­ren güç­le­re kar­şı aman­sız bir sa­vaş ver­di.
b) Ay­dın­lık-TİKP kar­şı dev­rim­ci­le­rinin fa­şiz­me kar­şı ol­ma, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğü en­gel­le­me di­ye bir so­run­la­rı ger­çek­ten yok­tu. Ve hat­ta fa­şist dik­ta­tör­lük­ten ya­nay­dı­lar. Si­ya­si ha­sım­la­rı­nı ge­ri­ci fa­şist güç­le­rin yar­dı­mıy­la ez­me plan­la­rı var­dı ve bu ne­den­le fa­şist dik­ta­tör­lük­ten ya­nay­dı­lar. MHP’ye kar­şı yö­nelt­tik­le­ri söz­de mü­ca­de­le, esas iti­ba­riy­le fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün asıl si­ya­si-top­lum­sal güç­le­ri­ni gö­zar­dı et­me­ye, on­la­rı göz­ler­den giz­le­me­ye, ABD ile fa­şist dik­ta­tör­lük ara­sın­da­ki kop­maz ba­ğı ka­rart­ma­ya yö­ne­lik­ti. Dik­kat­le­ri, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün esas güç­le­ri­ne de­ğil, ta­li güç­le­ri­ne çek­me­ye ça­lış­tı­lar. Ay­rı­ca, fa­şiz­me kar­şı, tu­tar­lı ya da tu­tar­sız ol­sun, mü­ca­de­le ve­ren güç­le­ri, bur­ju­va­zi­ye kar­şı olan güç­le­ri, ka­ra­la­mak için el­le­rin­den ge­len­le­ri yap­tı­lar… ih­bar­cı­lık, po­lis­le do­lay­lı iş­bir­li­ği te­mel mü­ca­de­le yön­tem­le­rin­den bi­ri ha­li­ne gel­di.

c) Fa­şist dik­ta­tör­lük tes­pi­ti ya­pan­lar için, do­ğal­dır ki, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ön­len­me­si de­ğil, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün yı­kıl­ma­sı so­ru­nu gün­dem­dey­di. Nes­nel ola­rak ol­ma­yan bir dik­ta­tör­lü­ğe kar­şı mü­ca­de­le, ha­van­da su döv­mek­ten fark­sız­dı. On­lar, el­le­rin­de­ki dev­rim güç­le­ri­ni yan­lış hedef­le­re yö­nelt­tik­le­ri için, dev­rim ener­ji­si­nin bir bö­lü­mü­nü he­ba et­ti­ler. Si­ya­si mü­ca­de­le­nin ve bu­na bağ­lı ola­rak si­ya­si eği­ti­min mer­ke­zi­ni doğ­ru ta­yin ede­me­di­ler. Mark­siz­min te­mel ya­sa­la­rı­nı, ül­ke so­mu­tu te­me­lin­de kav­ra­ya­ma­dık­la­rı için, si­ya­si yan­lış­lık­lar­dan kur­tu­la­ma­dı­lar; 1973’ten bu ya­na, sü­rek­li bir bi­çim­de, se­çim­ler­de, boy­ko­tun nes­nel ko­şul­la­rı bu­lun­ma­dı­ğı hal­de, boy­kot tak­ti­ği iz­le­di­ler. Asıl he­de­fi hep göz­den ka­çır­dı­lar; ör­ne­ğin, CHP re­for­miz­mi­ne kar­şı sa­va­şır­ken, AP-MHP fa­şiz­mi­ni unut­tu­lar… ik­ti­da­rı gör­dü­ler, ik­ti­da­ra ge­le­ce­ği unut­tu­lar. Boy­ko­tun, özün­de bir iç sa­vaş çağ­rı­sı ol­du­ğu­nu, bu­nun da, kit­le­le­rin için­de bu­lun­duk­la­rı nes­nel ve öz­nel ko­şul­la­ra sı­kı sı­kı­ya bağ­lı ol­du­ğu­nu gö­re­me­di­ler. De­mok­ra­si ile sos­ya­lizm mü­ca­de­le­si ara­sın­da­ki de­rin ba­ğı gö­re­me­dik­le­ri için, le­gal ola­nak­la­rı ye­te­rin­ce de­ğer­len­di­re­me­di­ler ve do­lay­lı ola­rak fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün yar­dım­cı­la­rı du­ru­mu­na düş­tü­ler.

d) Ma­ce­ra­cı akım­la­rın kit­le­den ko­puk, dev­rim­ci-de­mok­ra­tik ça­lış­ma­la­ra za­rar ve­ren, kit­le­le­rin için­de bu­lun­duk­la­rı ruh ha­li­ni he­sa­ba kat­ma­yan bi­rey­sel ni­te­lik­li şid­det ey­lem­le­ri fa­şist­ler­ce çok iyi kul­la­nıl­dı. Az sa­yı­da doğ­ru ce­za­lan­dır­ma, ka­mu­laş­tır­ma ve şid­det ey­lem­le­ri dı­şın­da, ço­ğun­lu­ğu yan­lış olan şid­det ey­lem­le­riy­le ge­ri­ci bur­ju­va­zi­nin ve fa­şist­le­rin en zor za­man­la­rın­da “hı­zır” gi­bi yar­dım­la­rı­na ko­şul­du. Eko­no­mik-si­ya­si bu­na­lım­la­rın, en yo­ğun ol­du­ğu dö­nem­ler­de, kit­le­le­rin dik­kat­le­ri­ni baş­ka yan­la­ra çe­ken tu­tum­lar iz­len­di. Fa­şiz­me kar­şı kit­le ey­lem­le­ri­nin en ge­niş bi­çim­de ör­güt­len­me­si ge­re­ken dö­nem­ler­de fa­şiz­me kar­şı bi­rey­sel şid­det ey­lem­le­ri öne çı­kartıldı.

e) Fa­şizm teh­li­ke­si­ni kü­çüm­se­yen, onun ge­li­şim eği­li­mi­ni doğ­ru he­sap­la­ma­yan, re­for­mizm ile fa­şizm ara­sın­da­ki iliş­ki­yi kav­ra­ya­ma­yan kü­çük­ bur­ju­va de­mok­rat­la­rı, her di­re­ni­şi “fa­şizm ge­lir” man­tı­ğıy­la ka­ra­la­ma­ya, en­gel­le­me­ye ça­lış­tı­lar… Kit­le­le­ri sa­bır­lı ol­ma­ya ça­ğır­dı­lar ve fa­şist dik­ta­tör­lü­ğün ku­rul­ma­sı­na yar­dım­cı ol­du­lar.

f) Hâ­lâ, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğü gör­me­yen ve hâ­lâ “fa­şizm teh­li­ke­si”nin sö­zü­nü eden, re­viz­yo­nist-opor­tü­nist grup­lar, fa­şist dik­ta­tör­lü­ğü an­cak Hit­ler ti­pi fa­şizm bi­çi­min­de kav­ra­yan kör­ler, emek­çi kit­le­le­rin mü­ca­de­le­si­ni sa­de­ce eko­no­mik sı­nır­lar için­de, da­ha yük­sek üc­ret ve da­ha iyi iş ve ya­şam ko­şul­la­rı is­tek­le­ri­nin sı­nır­la­rı için­de tut­ma­ya ça­lı­şan sos­yal-fa­şist­ler, re­viz­yo­nist-eko­no­mist an­la­yış­la­rı­nı, ge­niş pro­pa­gan­da araç­la­rıy­la kit­le­le­re ile­tip, on­la­rı ka­yıt­sız­lı­ğa sü­rük­le­di­ler. Fa­şiz­min am­ca ço­cuk­la­rı olan bu ha­in­ler, kit­le­le­ri si­ya­si gaf­le­te çe­ke­rek, fa­şiz­min dik­ta­tör­lük yo­lun­da iler­le­me­si­ne yar­dım­cı ol­du­lar.
g) Emek­çi kit­le­le­ri, on­la­rın so­mut acil ta­lep­le­rin­den ha­re­ket­le, ken­di de­ne­yim­le­ri­ne da­ya­na­rak si­ya­si­leş­tir­mek, doğ­ru he­def­le­re se­fer­ber et­mek, si­ya­si eği­ti­min odak nok­ta­sı­nı açık­ça be­lir­le­ye­rek dev­rim saf­la­rı­na ka­zan­mak ye­ri­ne, da­ha ilk adım­da gru­ba ka­zan­ma an­la­yı­şı­nı ha­ya­ta ge­çi­ren, bi­linç dü­zey­le­ri az çok ile­ri olan­la­rı böl­dük­le­ri yet­mi­yor­muş gi­bi si­ya­si bi­linç dü­ze­yi ge­ri emek­çi kit­le­le­ri de bö­len dev­rim za­rar­lı­la­rı grup­lar, bir­li­ğin öz­nel et­ken­le­rin­den bi­ri olan bir­lik ru­hu­nun ya­ra­tıl­ma­sı ye­ri­ne, dar grup çı­kar­la­rı­nı, grup ru­hu­nu kit­le­le­re ya­yan­lar, fa­şiz­me, re­viz­yo­niz­me düş­man­lık­tan çok, ken­di gru­bun­dan ol­ma­yan­la­ra düş­man­lık duy­gu­la­rı­nı aşı­la­yan­lar, fa­şiz­min do­lay­lı yar­dım­cı­la­rı ol­du­lar.

Bu­ra­da önem­le vur­gu­lan­ma­lı­dır ki, her si­ya­si ör­güt­len­me için­de bu­lu­nan ile­ri, dü­rüst, ger­çek­ten dev­rim is­te­yen un­sur­lar; so­mut du­rum­la­rı yan­lış tah­lil eden ve so­mut du­rum­la­ra uy­gun düş­me­yen mü­ca­de­le gö­rev­le­ri tes­pit eden, yan­lış si­ya­si bir tu­tum iz­le­me­ye öna­yak olan ön­der kad­ro­lar­dan, Mark­sizm-Le­ni­niz­min araş­tı­rıl­ma­sı te­me­lin­de, he­sap sor­ma­lı­dır­lar. Çün­kü so­run, şu ya da bu gru­bun iç so­ru­nu de­ğil, son tah­lil­de, yan­lış si­ya­set­le doğ­ru si­ya­set, Mark­sizm-Le­ni­nizm ile re­viz­yo­nizm, dev­rim ile kar­şı dev­rim ara­sın­da­ki bir so­run­dur.

Yeni Dönem ve Yeni Biçimlenmeler

Öy­le bir ta­ri­hi dö­ne­mi ya­şı­yo­ruz ki, si­ya­sal alan­da, nes­nel ola­rak var­lık­la­rı­nı sür­dü­ren top­lum­sal-si­ya­sal güç­ler, esas yön­le­ri­ni, ge­li­şim eği­lim­le­ri­ni be­lir­le­miş­ler­dir. Önü­müz­de­ki gün­ler, yön­le­rin ve eği­lim­le­rin ala­bil­di­ği­ne net­leş­ti­ği­ni, öz ola­rak ay­nı, bi­çim ola­rak fark­lı olan ha­re­ket­le­rin, öz­le­ri­ne uy­gun de­ği­şim­le­re uğ­ra­ya­ca­ğı­nı, bir ara­ya ge­le­cek­le­ri­ni gös­te­re­cek­tir. Net­leş­me sü­re­ci ki­mi za­man şid­de­te va­ran ça­tış­ma­la­rı da içe­re­cek­tir. Dev­rim­le kar­şı dev­rim ara­sın­da­ki si­ya­si he­sap­laş­ma, dev­ri­min ve kar­şı dev­ri­min et­ki ala­nın­da bu­lu­nan kit­le­sel-top­lum­sal güç­le­ri de de­rin­den et­ki­le­ye­cek, bi­linç de­ği­şim­le­ri­ne, bu­na bağ­lı ola­rak si­ya­si ter­cih­ler­de mey­da­na ge­le­cek de­ği­şim­le­re yol aça­cak­tır. Her ke­sim­de, eko­no­mik-si­ya­si bu­na­lım­la­ra ve bu nes­nel sü­re­ce uy­gun mü­ca­de­le yön­tem­le­ri­nin se­çi­min­de ve uy­gu­lan­ma­sın­da çı­ka­cak ay­rı­lık­la­ra gö­re, it­ti­fak­lar­da da ay­rı­lık­lar or­ta­ya çı­ka­cak­tır. Da­ha ön­ce, so­yut te­orik de­ğer­len­dir­me fark­lı­lık­la­rı ola­rak ele alı­nan, esa­sa iliş­kin gö­rün­me­yen bir yı­ğın so­run pra­tik mü­ca­de­le­nin yo­ğun­laş­ma­sıy­la bir­lik­te iç mü­ca­de­le­le­ri de­rin­leş­ti­re­cek ve güç­ler, ger­çek öz­le­ri­nin be­lir­le­ye­ce­ği bir ni­te­li­ğe bü­rü­ne­cek­tir. Bu ne­den­le bu­gün, bel­li ad ve eti­ket­ler al­tın­da var­lık­la­rı­nı sür­dü­ren si­ya­si ha­re­ket­ler, et­ki­le­ri al­tın­da tut­tuk­la­rı kit­le­le­rin ger­çek sı­nıf çı­kar­la­rı­na uy­gun çö­züm­ler ge­tir­me­dik­le­ri sü­re­ce, o kit­le­le­ri saf­la­rın­da tu­ta­ma­ya­cak­lar­dır. Bu ne­den­le, biz Yurt­se­ver Dev­rim­ci De­mok­rat­lar, bu­gün özel­lik­le de ge­ri­ci fa­şist bur­ju­va par­ti­le­ri­nin saf­la­rın­da bu­lu­nan emek­çi kit­le­le­rin, si­ya­si sı­nıf bi­linç­le­rin­de mey­da­na ge­le­cek de­ği­şim­le­re bağ­lı ola­rak, re­viz­yo­nist-opor­tü­nist grup ve par­ti­le­rin saf­la­rın­da bu­lu­nan emek­çi kit­le­le­rin, Mark­sizm ve sı­nıf mü­ca­de­le­si kav­ra­yış­la­rın­da mey­da­na ge­le­cek de­ği­şim­le­re bağ­lı ola­rak, si­ya­si ter­cih­le­rin­de de­ği­şim­ler ola­ca­ğı­nı ve gi­de­rek, bü­yük bir ço­ğun­lu­ğu­nun ger­çek­le­ri gö­re­ce­ği­ni ve top­lum­sal-de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi saf­la­rın­da to­par­la­na­cak­la­rı inan­cı­nı ta­şı­yo­ruz.

Ge­rek dev­rim, ge­rek­se kar­şı dev­rim saf­la­rın­da va­ro­lan, keş­me­keş azal­ma­ya­cak, ak­si­ne dün­ya ve ül­ke ça­pın­da var­lı­ğı­nı sür­dü­ren, eko­no­mik-top­lum­sal-si­ya­sal-ide­lo­jik ve ah­la­ki bu­na­lım­la­ra pa­ra­lel ola­rak şid­det­le­ne­cek­tir. Bu keş­me­ke­şe son ve­re­cek fi­liz­len­me­le­ri biz­zat ken­di rah­min­de doğu­racak­tır. 1970’ler, na­sıl ki kit­le­le­ri, özel­lik­le de en ile­ri un­sur­la­rı ye­ni si­ya­sal ara­yış­la­ra it­tiy­se, 1980’ler bu ara­yı­şı, ye­ni ko­şul­lar­da da­ha de­rin­le­re in­di­re­cek­tir. Ye­ni bö­lün­me­ler, ye­ni ye­ni bir­leş­me­ler bir­bi­ri­ni ko­va­laya­cak­tır. Da­ha ön­ce kut­sal bir do­ku­nul­maz­lık­la sa­vu­nu­lan bir yı­ğın “te­ori” ve “tes­bit” de te­mel­le­rin­den sar­sı­la­cak­tır. Bü­tün saf­lar bir alt üst olu­şu ya­şa­ya­cak­lar­dır. Ge­niş emek­çi kit­le­ler, özel­lik­le de sa­na­yi pro­le­tar­ya­sı, or­tak çı­kar­la­rı­nı el yor­da­mıy­la bu­la­cak­tır. Mark­sizm-Le­ni­niz­min bi­li­miy­le do­nan­mış si­ya­set­ler­le kar­şı­laş­tık­ça, sah­te dev­rim­ci­ler­le ger­çek dev­rim­ci­ler ara­sın­da­ki, Mark­sizm-Le­ni­nizm ile re­viz­yo­nizm ara­sın­da­ki fark­la­rı gö­re­cek­ler­dir. Top­lum­sal-de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi­nin güç­lü mık­na­tı­sı, dev­rim is­te­yen bü­tün güç­le­ri, mer­ke­zi bir nok­ta­da, iş­çi sı­nı­fı­nın en ile­ri un­sur­la­rı­nın ira­de bir­li­ği do­la­yı­sıy­la bü­tün emek­çi­le­rin ve ezi­len ulus ve halk­la­rın ira­de bir­li­ği­nin ifa­de­si olan par­ti­nin çev­re­sin­de to­par­la­ya­cak ve ör­güt­le­ye­cek­tir.

Özel­lik­le son on yı­lın si­ya­si çal­kan­tı­la­rı, eko­no­mik bu­na­lım­la­rı, emek­çi kit­le­le­rin bi­lin­cin­de ol­duk­ça önem­li de­ği­şik­lik­le­re yol aç­mış­tır. CHP re­for­miz­mi ağır dar­be­ler ye­miş, ye­ni bir umut­la, de­ni­ze dü­şe­nin yı­la­na sa­rıl­ma­sı ör­ne­ği bel bağ­la­nan AP fa­şiz­mi, kit­le­le­rin bur­ju­va­zi­ye olan gü­ve­ni­ni ol­duk­ça sars­mış­tır. Öte yan­da Sov­yet em­per­ya­liz­mi­nin ve ona bağ­lı sos­yal fa­şist par­ti­le­rin et­ki­le­ri, ka­bul et­mek ge­re­kir ki dü­ne oran­la da­ha da güç­len­miş­tir. MHP de, ge­rek ör­güt­len­me dü­ze­yi, ge­rek kit­le iliş­ki­le­ri, ge­rek­se ide­olo­jik et­ki­le­ri açı­sın­dan, dü­ne gö­re da­ha da güç­lü­dür. Bü­tün bun­la­ra kar­şın, şim­di­lik halk güç­le­ri ve dev­rim güç­le­ri ola­rak gör­dü­ğü­müz çe­şit­li si­ya­si grup­la­rın bün­ye­sin­de bu­lu­nan kit­le­ler açı­sın­dan ol­sun, çe­şit­li mil­li­yet­ler­den emek­çi kit­le­le­rin dev­rim is­te­ği, dü­ne oran­la on kat yir­mi kat da­ha yük­sek­tir. Ezi­len ulus ve halk saf­la­rın­da, ulu­sal ve top­lum­sal bi­linç ol­duk­ça ge­liş­miş, doğ­ru de­ğer­len­di­ri­le­bi­li­nir­se, dev­ri­min ki­li­di ha­li­ne gel­miş­tir. Bi­ze dü­şen dev­rim­ci gö­rev, “top­lu­mu ye­ni­den bi­çim­len­dir­mek için plan­lar kur­mak de­ğil, iş­çi­le­rin al­dı­ğı pa­yı iyi­leş­tir­mek ko­nu­sun­da ka­pi­ta­list­le­re ve on­la­rın ça­nak ya­la­yı­cı­la­rı­na öğüt ver­mek de­ğil, komp­lo plan­la­rı ha­zır­la­mak de­ğil, ama pro­le­tar­ya­nın sı­nıf mü­ca­de­le­si­ni ör­güt­le­mek ve ni­hai ama­cı pro­le­tar­ya­nın si­ya­sal gü­cü ele ge­çir­me­si ve sos­ya­list bir top­lu­mun ör­güt­len­me­si olan bu mü­ca­de­le­ye ön­der­lik”(5) et­mek­tir; bu te­mel­de, kit­le­le­rin dev­rim is­te­ği­ni mad­di bir güç ha­li­ne, dev­rim­ci ener­ji ha­li­ne dö­nüş­tü­re­cek ör­güt­len­me­le­ri ya­rat­mak­tır. Biz, dün­ya pro­le­ter sos­ya­list dev­ri­mi­nin bir par­ça­sı ola­bi­le­cek ni­te­lik­te bir dev­ri­mi, top­lum­sal dev­ri­mi amaç­lı­yo­ruz. Le­nin, top­lum­sal dev­ri­mi, 1902’de ha­zır­la­dı­ğı, “Rus­ya Sos­yal De­mok­rat İş­çi Par­ti­si­nin Prog­ram Tas­la­ğı”nda şöy­le ta­nım­lı­yor:

“İş­çi­le­rin kur­tu­lu­şu iş­çi sı­nı­fı­nın ken­di ese­ri ola­cak­tır. Bu­gün­kü top­lu­mun bü­tün di­ğer sı­nıf­la­rı, mev­cut eko­no­mik sis­te­min te­mel­le­ri­nin ko­run­ma­sın­dan ya­nadır­lar. İş­çi sı­nı­fı­nın ger­çek kur­tu­lu­şu —ka­pi­ta­liz­min iç ge­li­şi­mi ta­ra­fın­dan ha­zır­la­nan— bir top­lum­sal dev­ri­mi ge­rek­ti­rir; ya­ni, üre­tim araç­la­rı­nın özel mül­ki­ye­ti­nin kal­dı­rıl­ma­sı, bu­nun top­lum­sal mül­ki­ye­te dö­nüş­tü­rül­me­si bü­tün top­lum üye­le­ri­nin tam re­fa­hı­nın öz­gür ve her yön­lü ge­liş­me­si­ni sağ­la­mak ama­cıy­la ka­pi­ta­list mal üre­ti­mi­nin ye­ri­ni ih­ti­yaç mad­de­le­ri üre­ti­mi­nin bü­tün ola­rak top­lum ta­ra­fın­dan sos­ya­list ör­güt­len­me­si­nin al­ma­sı.

“Bu pro­le­ter dev­ri­mi, top­lu­mun sı­nıf­la­ra bö­lün­me­si­ne, do­la­yı­sıy­la, bu bö­lün­me­den kay­nak­la­nan bü­tün top­lum­sal ve po­li­tik eşit­siz­li­ğe ta­ma­miy­le son ve­re­cek­tir.

“Bu top­lum­sal dev­ri­mi ba­şar­mak için pro­le­tar­ya, onu du­ru­ma ha­kim kı­la­cak ve bü­yük ama­cı­na gi­den yol üze­rin­de­ki bü­tün en­gel­le­ri aş­ma­sı­nı sağ­la­ya­cak olan po­li­tik ik­ti­da­rı el­de et­me­li­dir. Bu an­lam­da pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü top­lum­sal dev­ri­min zo­run­lu ko­şu­lu­dur.”(6)
Marx da şöy­le der:
“Bu sos­ya­lizm, ge­nel ola­rak sı­nıf fark­lı­lık­la­rı­nın or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı, sı­nıf fark­lı­lık­la­rı­nın da­yan­dık­la­rı bü­tün üre­tim iliş­ki­le­ri­nin or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı, bu üre­tim iliş­ki­le­ri­ne uy­gun dü­şen bü­tün top­lum­sal ba­ğın­tı­la­rın or­ta­dan kal­dı­rıl­ma­sı, bu top­lum­sal ba­ğın­tı­lar­dan do­ğan bü­tün dü­şün­ce­le­rin al­tüst edil­me­si­ne var­mak üze­re, dev­ri­min sü­rek­li­li­ği­nin ila­nı­dır, zo­run­lu bir ge­çiş nok­ta­sı ola­rak pro­le­tar­ya­nın sı­nıf dik­ta­tör­lü­ğü­dür.”(7)

Amaç ola­rak, top­lum­sal dev­ri­mi önü­mü­ze koy­ma­mı­za kar­şın, gün­de­mi­miz­de­ki dev­rim, top­lum­sal dev­ri­min ilk aşa­ma­sı olan Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi’dir. Si­ya­si ta­le­bi­miz, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün öz­gül bir bi­çi­mi olan, Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dik­ta­tör­lü­ğü’dür.

Kı­sa­ca, Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi, em­per­ya­liz­me ve sos­yal em­per­ya­liz­me kar­şı, ül­ke ba­ğım­sız­lı­ğı­nı ka­zan­ma ve ko­ru­ma gö­rev­le­ri­ni içe­ren, Türk, Kürt ve ezi­len halk­la­rın an­ti em­per­ya­list bir­le­şik ulu­sal, sos­ya­list ve de­mok­ra­tik dev­ri­mi­dir. Da­ha iler­de bu ko­nu­ya ge­niş yer ve­re­ce­ğiz.

Gö­rev­le­ri­miz ol­duk­ça ağır ve zor­dur. Baş­ta pro­le­tar­ya ve yok­sul köy­lü­lük ol­mak üze­re, en ge­niş emek­çi kit­le­le­ri, ezi­len ulus ve halk­la­rı em­per­ya­liz­min, iş­bir­lik­çi bur­ju­va­zi ve top­ra­k a­ğa­la­rı­nın ve on­la­rın ça­nak ya­la­yı­cı­la­rı­nın bo­yun­du­ru­ğun­dan kur­tar­mak; sos­yal em­per­ya­list tu­za­ğa düş­mek­ten kur­tar­mak, Çin re­viz­yo­nist kar­şı dev­rim­ci­le­ri­ne ve her tür­den ge­ri­ci­li­ğe kar­şı ezi­len kit­le­le­ri uya­nık tu­ta­bil­mek ve çı­kar­la­rı­nı sa­vu­na­bil­mek ve on­la­rı yön­len­di­re­bil­mek için, dev­rim za­rar­lı­la­rı­na kar­şı da sa­va­şa­bil­mek; dev­rim­ci ge­liş­me­ye za­rar ve­ren, kit­le­le­rin bir­leş­ti­ril­me­si­ne en­gel olan her tür­lü ide­olo­jik-po­li­tik en­gel­le­ri aşa­bil­mek için, Mark­sist-Le­ni­nist il­ke­ler te­me­lin­de ör­güt­len­mek­ten baş­ka si­la­hı­mız yok­tur.
Açık­tır ki, böy­le­si­ne ağır gö­rev­le­rin üs­te­sin­den ge­le­bi­le­cek bir ör­güt, an­cak mü­ca­de­le için­de ge­li­şe­bi­lir; mü­ca­de­le­nin zor­luk­la­rı al­tın­da ezi­len ve so­run­la­ra ce­vap ve­re­me­yen bir ör­güt, za­ten do­ğal ayık­lan­ma­nın ku­ral­la­rı­na gö­re ayık­la­nır ve ha­yat hak­kı­nı yi­ti­rir.

Devrimci Bir Örgütlenmenin Gerekliliği

Ba­zı­la­rı­na gö­re, için­de bu­lun­du­ğu­muz ko­şul­lar­da, ye­ni bir grup oluş­tur­ma­nın ve bu te­mel­de ye­ni bir ör­güt­len­me­ye git­me­nin ola­na­ğı yok­tur. Oy­sa biz, tam da bu nok­ta­da tam ter­si­ni dü­şü­nü­yo­ruz. Ko­şul­lar, doğ­ru ide­olo­jik-si­ya­si te­mel­ler­de ye­ni bir ör­güt­len­me­ye her za­man­kin­den da­ha çok el­ve­riş­li­dir. Çün­kü ger­çek­ten dev­rim is­te­yen mil­yon­la­rın is­te­ği bu doğ­rul­tu­da­dır; nes­nel sü­reç de bu­na uy­gun­dur. Dü­şün­ce­le­ri­mi­ze kar­şı bir an­la­yı­şa sa­hip olan­la­rın bi­ze kar­şı or­tak bir ta­vır iz­le­ye­cek­le­ri­ni bi­li­yo­ruz. Bu ko­nu­da ha­zır­lık­lı ol­mak ge­re­kir. On­la­rın bu me­ka­nik an­la­yış­la­rı, ide­aliz­min yön ver­di­ği kav­ra­yış­la­rı­nın ve dev­rim za­rar­lı­sı grup­çu, ka­ri­ye­rist ya­pı­la­rı­nın do­ğal bir so­nu­cu­dur. Grup kur­mak ya da kur­ma­mak kim­se­nin iz­ni­ne, ira­de­si­ne bağ­lı de­ğil­dir.

Na­sıl ki dev­rim kim­se­nin ira­de­si­ne bağ­lı bir olay de­ğil­se, si­ya­si grup­laş­ma­lar da kim­se­nin ira­de­si­ne bağ­lı de­ğil­dir. Biz, ta­ri­hin bi­ze yük­le­di­ği dev­rim­ci gö­rev­le­ri­mi­zi an­cak ba­ğım­sız bir grup ola­rak yü­rüt­mek­ten baş­ka bir ça­re­miz kal­ma­dı­ğı için bu yo­lu se­çi­yo­ruz. Dev­rim­ci mü­ca­de­le­yi felç eden si­ya­sal kör­lük­le­re, grup re­ka­bet­le­ri­nin ya­rat­tı­ğı yı­kın­tı­la­ra ve yo­baz­lık­la­ra, ka­pi­ta­list üre­tim bi­çi­mi­nin do­ğal bir so­nu­cu olan si­ya­sal anar­şi­ye ve bir bü­tün ola­rak dev­rim düş­man­la­rı­na ve dev­rim za­rar­lı­la­rı­na kar­şı mü­ca­de­le yo­lu­nu se­çi­yo­ruz. Bi­li­yo­ruz ki, bur­ju­va­zi­ye ve onun ide­olo­ji­sin­den esin­len­miş her tip­ten ge­ri­ci­li­ğe, re­viz­yo­niz­me ve ken­di­si­ni “dev­rim­ci” gös­te­ren her tür­den sap­ma­ya kar­şı mü­ca­de­le­nin ta­yin edi­ci so­nuç­la­rı, son çö­züm­le­me­de, an­cak sa­vaş alan­la­rın­da, si­lah­lar ta­ra­fın­dan ka­ra­ra bağ­la­na­cak­tır. Bi­ze, şim­di­lik eleş­ti­ri si­lah­la­rı­nı yö­nelt­mek­le ye­ti­ne­cek olan­lar, öy­le bir dö­nem ge­le­bi­lir ki, si­lah­la­rın eleş­ti­ri­si­ni yö­nel­te­bi­lir­ler. Bi­ze yö­ne­len her si­la­ha, eğer hak­lıy­sak, doğ­ru yol­day­sak, da­ha güç­lü si­lah­lar­la kar­şı­lık ve­re­ce­ğiz. Ama­cı­mız açık­tır; dev­rim is­te­yen top­lum­sal güç­le­ri, baş­ta sa­na­yi pro­le­tar­ya­sı omak üze­re, bü­tün pro­le­tar­ya­yı, en ge­niş an­lam­da köy­lü­lü­ğü, özel­lik­le yok­sul köy­lü­lü­ğü, şe­hir küçük burjuva­zi­si­ni ve en ge­niş emek­çi kit­le­le­ri, da­ğı­nık Mark­sist-Le­ni­nist eği­lim­li grup­la­rı ve ki­şi­le­ri, ya­ni, Kürt, Türk ve di­ğer mil­li­yet­ler­den halk­la­rı, bir­le­şik-ulu­sal-top­lum­sal kur­tu­lu­şa, en ge­niş halk de­mok­ra­si­si­ne gö­tü­re­cek kav­ga için, dev­rim­ci pro­le­tar­ya par­ti­si­nin ça­tı­sı ve Mark­sizm-Le­ni­nizm bay­ra­ğı al­tın­da top­la­mak­tır. Gö­rev­le­ri­mi­zin ne den­li zor, kar­şı­la­şa­ca­ğı­mız en­gel­le­rin ne den­li çe­tin ve çe­şit­li ol­du­ğu­nun bi­lin­cin­de­yiz. Bir ey­lem kı­la­vu­zu ola­rak önü­mü­ze koy­du­ğu­muz Mark­sizm-Le­ni­niz­min bi­li­mi, sı­nıf mü­ca­de­le­mi­zin yo­lu­nu ay­dın­la­ta­cak, dev­rim düş­ma­nı ve dev­rim za­rar­lı­sı ide­olo­ji ve si­ya­set­le­ri yer­le­ bir et­me­mi­zin kı­lı­cı ola­cak­tır. Bir mü­ca­de­le si­la­hı olan Mark­sizm-Le­ni­nizm, za­fe­rin; hal­ka ve dev­ri­me iha­net de­mek olan re­viz­yo­nizm ve opor­tü­nizm ise uşak­lı­ğın sim­ge­si­dir.

Neden Yurtsever-Devrimci Demokrat?

İçin­de bu­lun­du­ğu­muz aşa­ma­nın öz­gül gö­rev­le­ri, sa­hip ol­du­ğu­muz si­ya­si-fel­se­fi bi­linç dü­ze­yi, dev­rim­ci de­ne­yim­le­ri­mi­zin ni­te­li­ği, dev­rim­ci ah­lak ve tu­tum an­la­yı­şı­mız, ken­di­mi­zi, Yurt­se­ver Dev­rim­ci De­mok­rat adıy­la ta­nım­la­ma­mı­zı ge­rek­li kı­lı­yor. Na­sıl ki, Top­lum­sal-De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi, top­lum­sal dev­ri­min bir ön aşa­ma­sı­dır. YDD ol­mak da, “pro­le­ter dev­rim­ci” ola­bil­me­nin “ko­mü­nist” ola­bil­me­nin ön aşa­ma­sı­dır. Bir in­sa­nın ken­di­si için yap­tı­ğı de­ğer­len­dir­me, an­cak pra­ti­ği ta­ra­fın­dan doğ­ru­lan­ma­lı­dır ki, o de­ğer­len­dir­me­ye ken­di dı­şın­da­ki­ler de ka­tı­la­bil­sin. Öy­le ol­ma­say­dı, bol ke­se­den ken­di­le­ri­ne “dev­rim­ci pro­le­ter”, “ko­mü­nist” ad­la­rı­nı ya­kış­tı­ran­la­rın eti­ket­le­riy­le pra­tik­le­ri ara­sın­da­ki çe­liş­ki­le­ri he­sa­ba kat­ma­dan, ken­di­le­ri için yap­tık­la­rı öz­nel de­ğer­len­dir­me­le­re ka­tıl­ma­mız ge­re­kir­di.

Be­lirt­me­li­yiz ki, “yurt­se­ver” ta­nı­mı­nı kul­la­n­ma­mız, ba­zı çev­re­ler­ce “şo­ven” ol­du­ğu­muz bi­çi­min­de bir suç­la­ma­yı da be­ra­be­rin­de ge­ti­re­bi­lir. An­cak kı­sa­ca açık­la­ma­lı­yız ki, “ulu­sal”ı na­sıl “bir­le­şik ulu­sal” an­lam­da ele alı­yor­sak, “yurt­se­ver” ta­nım­la­ma­sı­nı da, ay­nı içe­rik­ten yo­la çı­ka­rak ele alı­yo­ruz.

Mark­siz­min ABC’si­ni bi­len her­kes bi­lir ki, “yurt­se­ver”, “dev­rim­ci”, “de­mok­rat” ol­ma­nın, her sı­nıf için fark­lı bir öl­çü­sü, an­la­mı ve içe­ri­ği var­dır. Biz, pro­le­ter yurt­se­ver­li­ği­ni, pro­le­ter de­mok­ra­si­si­ni, pro­le­ter dev­rim­ci­li­ği­ni ken­di­miz için öl­çü alı­yo­ruz. Çün­kü biz, ger­çek pro­le­ter dev­rim­ci­le­r ol­mak için ça­lı­şı­yo­ruz.

Ne­den Yurt­se­ver-Dev­rim­ci De­mok­rat?
Em­per­ya­liz­me, sos­yal em­per­ya­liz­me ve Çin he­go­man­ya­cı­lı­ğı­na ve bun­la­rın iş­bir­lik­çi­le­ri­ne kar­şı ol­ma te­me­lin­de, çe­şit­li mil­li­yet­ler­den hal­kın ba­rın­dı­ğı (*) yur­dun ba­ğım­sız­lı­ğı­nı sa­vun­mak. Bu an­lam­da ba­ğım­sız­lı­ğı sa­vun­ma­dan yurt­se­ver olu­na­maz.

Fa­şiz­me, sos­yal fa­şiz­me, her tür­den ulu­sal bas­kı ve şo­ve­niz­me, fe­oda­liz­min ka­lın­tı­la­rı­na ve sö­mür­ge­ci­li­ğe; mil­li­yet, ırk, renk, dil, din, mez­hep ta­ri­kat far­kı gö­zet­mek­si­zin inanç ve si­ya­sal öz­gür­lük­le­rin önün­de va­ro­lan bü­tün en­gel­le­re; ka­dın­la­rın ezil­me­si­ne; her tür­den grup ve hot­zot­çu­lu­ğa kar­şı mü­ca­de­le ver­mek, en ge­niş an­la­mıy­la ulus­la­rın ka­der­le­ri­ni ta­yin il­ke­si­ni sa­vun­mak; sek­ter, dogma­tik ol­ma­mak, eleş­ti­ri­ye da­ya­nık­lık gös­ter­mek; de­mok­rat adı­na la­yık ol­mak is­te­yen­le­rin te­mel ala­ca­ğı il­ke­ler­dir. Ezi­len ulus­tan bir kim­se, yu­karı­da­ki­le­re ek ola­rak, dar ulu­sal­cı­lı­ğa kar­şı de­ğil­se, de­mok­rat­lı­ğı tu­tar­lı sa­yı­la­maz.

Dev­rim­ci adı­na la­yık ol­mak için; di­ya­lek­tik ma­ter­ya­list dün­ya gö­rü­şü­nü be­nim­se­mek, di­ya­lek­tik ma­ter­ya­liz­min ya­sa­la­rı­nı top­lum­sal olay­la­rın in­ce­len­me­sin­de kı­la­vuz edin­mek; sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin, pro­le­tar­ya­nın za­fe­riy­le so­nuç­la­na­ca­ğı­na inan­mak ve bu doğ­rul­tu­da mü­ca­de­le yü­rüt­mek; dev­rim­de pro­le­tar­ya­nın par­ti­si ara­cı­lı­ğı ile he­go­man­ya­sı­nı ve pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü sa­vun­mak ve dev­ri­min kit­le­le­rin ese­ri ola­ca­ğı­na inan­mak; her tür­den re­viz­yo­nizm, opor­tü­nizm ve re­for­mizm ile ara­sı­na ke­sin bir çiz­gi çek­mek; ül­ke dev­ri­mi­ni, dün­ya pro­le­ter sos­ya­list dev­ri­mi­nin bir par­ça­sı say­mak ve ken­di ül­ke pro­le­tar­ya­sı­nın çı­kar­la­rı­nı, dün­ya pro­le­tar­ya­sı­nın çı­kar­la­rı­na bağ­lı gör­mek; kı­sa­ca, Mark­sizm-Le­ni­niz­min ölüm­süz il­ke­le­ri­ne sa­rıl­mak ve bu il­ke­le­ri ül­ke­nin so­mut dev­rim­ci pra­ti­ği­ne ya­ra­tı­cı bir bi­çim­de uy­gu­la­mak.
Yu­kar­da be­lirt­ti­ği­miz öl­çü­ler için­de bir dev­rim­ci ola­bil­mek, as­lın­da yurt­se­ver­li­ği de, de­mok­rat­lı­ğı da içe­rir. Do­ğal­dır ki, bu dü­ze­ye ula­şa­bil­mek, hem te­orik, hem de pra­tik an­lam­da uzun yıl­la­rın inat­çı, sa­bır­lı ça­ba­sı­nı ge­rek­li kı­la­cak­tır.

* Marks, “iş­çi­le­rin va­ta­nı yok­tur” der. O, bur­ju­va ulu­sal an­lam­da, ulu­sal sı­nır­la­ra pro­le­tar­ya­nın kar­şı ol­du­ğu­nu be­lir­tir. Fa­kat na­sıl ki pro­le­tar­ya, sı­nıf fark­lı­lık­la­rı­na kar­şı ol­du­ğu hal­de, sı­nıf­la­rı or­ta­dan kal­dır­mak için, ken­di­si­ni, ken­di­li­ğin­den bir sı­nıf ol­mak­tan çı­kar­tıp ken­di­si için bir sı­nıf ol­mak zo­run­day­sa, ezi­len bir sı­nıf ol­mak­­tan sıy­rı­lıp ege­men bir sı­nıf ol­mak zo­run­day­sa, son çö­züm­le­me­de dev­le­ti sön­dür­mek gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­ti­re­bil­mek için, dev­le­te kar­şı ol­du­ğu hal­de, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü dev­le­ti­ni oluş­tur­mak ve sağ­lam­laş­tır­mak zo­run­day­sa, her tür­den ulusal sınır­ları or­tadan kal­dır­mak için de proleter görev­lerini yerine getirebil­mek için de, bel­li sı­nır­la­rı olan bir yur­da (va­tan) ih­ti­ya­cı var­dır. İş­te bu ne­den­le­dir ki, Kürt, Türk ve di­ğer mil­li­yet­ler­den halk­la­rın, Türk ege­men­le­ri­nin bas­kı ve ta­la­nı al­tın­da bu­lu­nan, Kürt, Türk ve ezi­len halk­la­rın yur­du­nu ele ge­çir­me­le­ri ge­re­kir. An­cak em­per­ya­liz­min, iş­bir­lik­çi ka­pi­ta­liz­min, top­ra­k a­ğa­lı­ğı­nın ve bun­la­rın çe­şit­li mil­li­yet­ler­den top­lum­sal da­ya­nak­la­rı­nın ye­nil­me­si, si­ya­si ik­ti­dar­la­rı­nın ve mülk­le­ri­nin ele ge­çi­ril­me­si so­nu­cun­da, va­ro­lan bur­ju­va ulu­sal sı­nır­lar için­de­ki Kürt, Türk ve ezi­len halk­la­rın yur­du­nun kur­tul­ma­sıy­la müm­kün­dür ve an­cak bun­dan son­ra­dır ki, ulus­la­rın ka­der­le­ri­ni ta­yin il­ke­si ha­ya­ta ge­çi­ri­le­bi­lir ve ye­ni yurt­lar olu­şa­bi­lir. Açık­la­mak ge­re­kir ki, sı­nır­la­rın var­lı­ğı, sı­nır­la­rın ko­run­ma­sı, özün­de bur­ju­va sı­nıf ka­rak­te­re sa­hip­tir. Ül­ke sı­nır­la­rı, özün­de özel mülk edin­me­nin bir bi­çi­mi­ni ifa­de eder. Ko­mü­niz­min ilk aşa­ma­sı olan sos­ya­lizm dö­ne­min­de ko­mü­niz­me va­rın­ca­ya dek, bur­ju­va-pro­le­ter zıt­lı­ğı, var­lı­ğı­nı de­ği­şen oran­lar­da ko­ru­ya­cak­tır. Ko­mü­niz­me var­ma, ka­pi­ta­liz­min et­ki­le­rin­den kur­tul­ma de­mek­tir ki, bu ay­nı za­man­da her çe­şit­ten sı­nıf sı­nır­la­rı­nın da kalk­ma­sı de­mek­tir. Sı­nıf­la­rın sön­me­si, ay­nı za­man­da sı­nıf özel­lik­le­ri­nin de sön­me­si de­mek­tir. Eğer sı­nıf­lar yok­sa, ulus­lar da ol­ma­ya­cak­tır. Bu ko­nu­la­rı baş­ka ya­zı­la­rı­mız­da derin­leş­tireceğiz.

0 yorum:

Yorum Gönder