16 Aralık 2011 Cuma

SÖMÜRGE VE BAĞIMLI ÜLKELERDE FARKI DEVRİM TİPLERİ / Yılmaz güney



Çe­şit­li si­ya­si grup­lar­ca öne sü­rü­len ül­ke­mi­ze öz­gü dev­rim tip­le­ri, ül­ke­nin top­lum­sal-eko­no­mik ya­pı­sı­nı ve ulu­sal bi­le­şi­mi­ni dik­ka­te al­ma­mak­ta­dır. Nes­nel bir tah­lil­den yo­la çı­kıl­ma­dı­ğı için, dev­ri­min ni­te­li­ği, dev­ri­min iz­le­ye­ce­ği mü­ca­de­le yo­lu, dev­ri­min iti­ci ve te­mel güç­le­ri, it­ti­fak­la­rı, dev­ri­min gö­rev­le­ri ko­nu­sun­da ya­pı­lan tes­bit­ler de ger­çe­ğe ce­vap ve­re­mi­yor; dev­rim yap­mış ül­ke de­ney­le­ri­nin, özel­lik­le de Çin dev­ri­mi­nin bas­ma­ka­lıp kop­ya­cı­lı­ğı ve Rus dev­ri­mi­nin ge­nel ayak­lan­ma stra­te­ji­si, Mark­sizm-Le­ni­niz­min sı­ğ kav­ra­nı­şı ile “mon­taj” an­la­yı­şı ile ele alı­nın­ca, ek­lek­tiz­min yan­sı­ma­la­rı ol­mak­tan kur­tu­la­mı­yor­lar. Ya­rı sö­mür­ge, ya­rı fe­odal tes­bi­ti ya­pan si­ya­set­ler de, ya­rı sö­mür­ge ge­ri ka­pi­ta­list tes­bi­ti ya­pan si­ya­set­ler de, dev­ri­min ka­rak­te­ri­ni be­lir­ler­ken, mü­ca­de­le bi­çim­le­ri­ni sap­tar­ken ben­zer şey­ler söy­le­ye­bi­li­yor­lar ve bir­çok ko­nu­da bir­le­şe­bi­li­yor­lar. Ör­nek ver­mek ge­re­kir­se, HK (Hal­kın Kur­tu­lu­şu) ile HB, (Hal­kın Bir­li­ği) top­lum­sal-eko­no­mik ya­pı tes­bi­tin­de iki fark­lı tes­bit yap­mak­ta­lar; fa­kat dev­ri­min ka­rak­te­rin­de ve mü­ca­de­le bi­çi­min­de bir­leş­mek­te­­ler. HK “Ulu­sal De­mok­ra­tikHalk Dev­ri­mi” di­yor; HB ise, ay­rı­lı­ğı ke­li­me­len­dir­me­ler­de de sür­dür­mek gay­re­tiy­le, “Mil­li De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi” di­yor. Her iki­si de “ge­nel ayak­lan­ma”da ka­rar kı­lı­yor­lar. Bu bir çe­liş­me­dir. Yi­ne, P (Par­ti­zan) ile DY, (Dev Yol) iki fark­lı top­lum­sal-eko­no­mik ya­pı tes­pi­tin­den yo­la çık­tık­la­rı hal­de, dev­ri­min karak­te­rin­de ve te­mel mü­ca­de­le bi­çi­min­de ay­nı şey­le­ri söy­le­mek­te­dir­ler. Dev­ri­min ka­rek­te­ri “De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi”, te­mel mü­ca­de­le bi­çi­mi “Halk Sa­va­şı”… P’nin “Halk Sa­va­şı” stra­te­ji­si ile “ya­rı sö­mür­ge, ya­rı fe­odal” ya­pı tes­bi­ti ara­sın­da bir tu­tar­lık var­ken DY, bun­dan yok­sun­dur. Halk Sa­va­şı, özü iti­ba­riy­le bir köy­lü sa­va­şı­dır, kü­çük köy­lü mül­ki­ye­ti için bir sa­vaş­tır. Bu an­lam­da de­mok­ra­tik dev­ri­min özü top­rak dev­ri­mi­dir. Dev­ri­min uzun sü­re­li bir sa­va­şı içe­ri­yor ol­ma­sı, halk­tan in­san­la­rın ka­tı­lı­mı, halk sa­va­şı­nı be­lir­le­yen bir öl­çü de­ğil­dir. Esas be­lir­le­yi­ci olan, köy­lü­lü­ğün ezi­ci ço­ğun­lu­ğu­nun, top­rak ve öz­gür­lük için mü­ca­de­le­si­dir. Pro­le­tar­ya­nın böy­le­si bir sa­vaş­ta ön­der­li­ği, iş­çi köy­lü it­ti­fa­kı­nın, em­per­ya­liz­me ve fe­oda­liz­me kar­şı yü­rüt­tü­ğü mü­ca­de­le­nin, top­rak ve öz­gür­lük mü­ca­de­le­si­nin ga­ran­ti­si­dir. Em­per­ya­liz­me ba­ğım­lı da ol­sa ka­pi­ta­list üre­tim iliş­ki­le­ri­nin ege­men ol­du­ğu, fe­oda­liz­min esas iti­ba­riy­le çö­zül­dü­ğü, ka­lın­tı­la­rı­nın ayak­ta dur­du­ğu bir ül­ke­de ise de­mok­ra­tik dev­ri­min özü top­rak dev­ri­mi de­ğil­dir. Esas mü­ca­de­le ala­nı kır­lar de­ğil­dir, şe­hir­ler ol­ma­lı­dır. Esas güç köy­lü­lük de­ğil, iş­çi sı­nı­fı­dır. DY de, de­mok­ra­tik dev­ri­min “esas ola­rak bir top­rak dev­ri­mi ol­mak­tan çık­tı­ğı­nı” söy­ler. Le­nin, de­mok­ra­tik dev­ri­min, “ik­ti­sa­di ve top­lum­sal özü ba­kı­mın­dan bur­ju­va ni­te­lik ta­şı­dı­ğı­nı”, bu­nun için de, “tüm bur­ju­va top­lu­mu­nun is­tem­le­ri­ni di­le ge­tir­me­den” ede­me­ye­ce­ği­ni söy­ler.

Bir ül­ke dev­ri­mi­nin ni­te­li­ği, gö­rev­le­ri, he­def­le­ri, mü­ca­de­le bi­çi­mi, iti­ci ve te­mel güç­le­ri, ge­li­şim doğ­rul­tu­su, o ül­ke­nin eko­no­mik-top­lum­sal ve si­ya­si ya­pı­sı­na, ulus­la­ra­ra­sı em­per­ya­lizm ile iliş­ki­le­ri­nin ni­te­li­ği­ne sı­kı sı­kı­ya bağ­lı­dır. So­mut ol­gu­la­rın açık­lan­ma­sı ol­ma­yan kav­ram ve tes­bit­ler, ka­fa bu­lan­dır­mak­tan, grup­lar ve ki­şi­ler ara­sın­da yap­ma ay­rı­lık ne­den­le­ri oluş­tur­mak­tan baş­ka bir şe­ye ya­ra­maz­lar.
1928’de ka­bul edi­len Ko­min­tern prog­ra­mı, baş­lı­ca dev­rim tip­le­ri­ni be­lir­ler­ken, ül­ke­le­rin so­mut, or­tak özel­lik­le­rin­den ha­re­ket ede­rek, baş­lı­ca üç dev­rim ti­pi öne sü­rer.

Der ki: “Ka­pi­ta­liz­min em­per­ya­lizm aşa­ma­sın­da da­ha da be­lir­gin­le­şen eşit ol­ma­yan ge­liş­me­si, ol­gun­luk de­re­ce­si çe­şit­li ül­ke­le­re gö­re de­ği­şen çok çe­şit­li ka­pi­ta­lizm tip­le­ri­nin ve her ül­ke için fark­lı olan çok çe­şit­li dev­rim sü­re­ci ko­şul­la­rı­nın or­ta­ya çık­ma­sı­na yol aç­mış­tır. Bu­nun so­nu­cu ola­rak, pro­le­tar­ya­nın çe­şit­li bi­çim­ler­de ve fark­lı sü­re­ler­de ik­ti­da­rı ele ge­çir­me­si ve bir­çok ül­ke­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğün­den ön­ce bir ge­çiş dö­ne­mi­nin zo­run­lu ol­ma­sı ta­ri­hi bir zo­run­lu­luk­tur. Ge­ne bu­nun so­nu­cu ola­rak, sos­ya­liz­min in­şa­sı fark­lı ül­ke­ler­de fark­lı bi­çim­le­re bü­rü­nür.”(20)

An­la­şı­lan şu­dur:Eşit ol­ma­yan ge­liş­me ya­sa­sı so­nu­cu, çe­şit­li ül­ke­ler­de, ol­gun­luk de­re­ce­si fark­lı, çe­şit­li ka­pi­ta­lizm tip­le­ri or­ta­ya çık­mış­tır. Bu ol­gu, çe­şit­li dev­rim sü­re­ci ko­şul­la­rı­nın te­mel ne­de­ni­dir. Pro­le­tar­ya, çe­şit­li bi­çim­ler­de ve fark­lı sü­re­le­ri içe­ren mü­ca­de­le­ler so­nu­cu ik­ti­da­rı ele ge­çi­re­cek­tir. Pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğün­den ön­ce bir ge­çiş dö­ne­mi ta­ri­hi zo­run­lu­luk­tur. İş­te bi­zim prog­ra­mı­mı­zın si­ya­si ta­le­bi olan, top­lum­sal-de­mok­ra­tik halk dik­ta­tör­lü­ğü, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün, ge­çiş dö­ne­mi­ne öz­gü bir bi­çi­mi­dir.

Ko­min­tern, “fark­lı ül­ke­ler­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne ge­çi­şin fark­lı ko­şul­la­rı ve bi­çim­le­ri”ni bi­çim­sel ola­rak üç tip­te ele alır:

“Güç­lü üre­ti­ci güç­le­re, yük­sek bir dü­zey­de mer­ke­zi­leş­miş üre­ti­me, nis­pe­ten önem­siz kü­çük çap­ta iş­let­me­le­re, es­ki ve yer­le­şik bir bur­ju­va-de­mok­ra­tik si­ya­si sis­te­me sa­hip olan çok ge­liş­miş ka­pi­ta­list ül­ke­ler­de (ABD, Al­man­ya, İn­gil­te­re vb.) prog­ra­mın baş­lı­ca si­ya­si ta­le­bi pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne doğ­ru­dan doğ­ru­ya ge­çiş­tir. Eko­no­mi ala­nın­da te­mel ta­lep­ler, bü­tün bü­yük iş­let­me­le­re el ko­nul­ma­sı, çok sa­yı­da Sov­yet dev­let çift­li­ği­nin ku­rul­ma­sı, top­ra­ğın sa­de­ce nis­pe­ten kü­çük bir bö­lü­mü­nün köy­lü­le­re ve­ril­me­si, ken­di­li­ğin­den pa­zar iliş­ki­le­ri­nin iş­le­me­si­ne nis­pe­ten da­ha az ola­nak ta­nın­ma­sı, ge­nel ola­rak hız­lı bir sos­ya­list ge­liş­me ve köy­lü iş­let­me­le­ri­nin çok hız­lı bir şe­kil­de kol­ek­tif­leş­ti­ril­me­si­dir.

“Ya­rı-fe­odal iliş­ki­le­rin ta­rım­da bü­yük öl­çü­de var­lı­ğı­nı sür­dür­dü­ğü, an­cak bu­na rağ­men sos­ya­liz­min in­şa­sı için ge­rek­li mad­di ön ko­şul­la­rın bel­li öl­çü­ler­de va­rol­du­ğu, bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­ri­min ta­mam­lan­ma­dı­ğı, ka­pi­ta­liz­min ge­liş­me­si­nin or­ta dü­zey­de ol­du­ğu ül­ke­ler (İs­pan­ya, Por­te­kiz, Po­lon­ya, Ma­ca­ris­tan, Bal­kan­lar vb.): Bu ül­ke­ler­den ba­zı­la­rın­da bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­rim ol­duk­ça hız­lı bir şe­kil­de ge­li­şe­rek sos­ya­list dev­ri­me dö­nü­şe­bi­lir, di­ğer­le­rin­de ise bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­rim gö­rev­le­rin­den bir­ço­ğu­nu ye­ri­ne ge­tir­mek zo­run­da olan pro­le­tar­ya dev­ri­mi tip­le­ri­ne ge­rek du­yu­la­cak­tır. Bi­rin­ci grup­ta­ki ül­ke­ler­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün he­men de­ğil, an­cak pro­le­tar­ya ve köy­lü­lü­ğün de­mok­ra­tik dik­ta­tör­lü­ğün­den pro­le­tar­ya­nın sos­ya­list dik­ta­tör­lü­ğü­ne ge­çiş dö­ne­min­de ku­rul­ma­sı müm­kün­dür. Dev­ri­min doğ­ru­dan doğ­ru­ya pro­le­tar­ya dev­ri­mi ola­rak ge­liş­ti­ği ikin­ci grup­ta­ki ül­ke­ler­de ise pro­le­tar­ya­nın ön­der­li­ğin­de ge­niş bir top­rak ve köy­lü ha­re­ke­ti ge­rek­li­dir; top­rak dev­ri­mi son de­re­ce bü­yük rol, hat­ta ba­zan be­lir­le­yi­ci bir rol oy­nar. Bü­yük top­rak­la­ra el ko­nul­ma­sın­dan son­ra, el ko­nu­lan top­rak­la­rın bü­yük bir bö­lü­mü köy­lü­le­re ve­ri­lir; pa­zar iliş­ki­le­ri pro­le­tar­ya­nın za­fe­rin­den son­ra da ge­niş bir böl­ge­de var­lı­ğı­nı sür­dü­rür; köy­lü­lü­ğü ko­ope­ra­tif­ler­de ve bü­yük üre­tim bi­rim­le­rin­de ör­gütle­me gö­re­vi, sos­ya­list in­şa­nın bir­çok gö­re­vi için­de en önem­li­le­rin­den bi­ri­dir. Sos­ya­list in­şa­nın hı­zı nis­pe­ten ya­vaş­tır.

“Sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge ül­ke­ler (Çin, Hin­dis­tan vb.) ve ba­ğım­sız ül­ke­ler (Ar­jan­tin, Bre­zil­ya vb.)… Bu ül­ke­ler­den ba­zı­la­rın­da sa­na­yi he­nüz emek­le­me aşa­ma­sın­da­dır, di­ğer­le­rin­de ise ol­duk­ça ge­liş­miş ol­mak­la bir­lik­te, ço­ğun­luk­la ba­ğım­sız sos­ya­list in­şa için ge­rek­li te­me­li oluş­tur­mak­tan uzak­tır. Hem eko­no­mi­de hem de si­ya­si üst ya­pı­da or­ta­ça­ğın fe­odal iliş­ki­le­ri ya da ‘As­ya Ti­pi Üre­tim Tar­zı’ var­lı­ğı­nı sür­dür­mek­te­dir. Ki­lit sa­na­yi­ler, ha­kim du­rum­da­ki ti­ca­ret, ban­ka­cı­lık ve ula­şım iş­let­me­le­ri ve plan­tas­yon­lar vb. ya­ban­cı em­per­ya­list grup­la­rın el­le­rin­de top­lan­mış­tır. Bu ül­ke­ler­de fe­oda­lizm ve ka­pi­ta­lizm ön­ce­si sö­mü­rü bi­çim­le­ri­ne kar­şı mü­ca­de­le ve­ril­me­si, sü­rek­li ola­rak köy­lü top­rak dev­ri­mi­nin ger­çek­leş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­ma­sı ve ya­ban­cı em­per­ya­liz­me kar­şı ve mil­li ba­ğım­sız­lık için mü­ca­de­le edil­me­si be­lir­le­yi­ci bir önem ta­şır. Ku­ral ola­rak bu ül­ke­ler­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne ge­çiş, an­cak bir di­zi ha­zır­lık aşa­ma­sın­dan geç­mek­le, an­cak bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­ri­min sos­ya­list dev­ri­me dö­nüş­tü­ğü bü­tün bir dö­ne­min so­nu­cu ola­rak müm­kün­dür.”(21)

Gö­rü­le­ce­ği gi­bi, ül­ke­miz dev­ri­mi, Ko­min­tern’in bi­çim­sel ola­rak be­lir­le­di­ği dev­rim tip­le­ri­nin hiç­bi­ri­ne tam ta­mı­na uy­ma­mak­ta­dır; çün­kü içer­di­ği eko­no­mik-top­lum­sal ko­şul­lar fark­lı­dır, ulu­sal bi­le­şi­mi ken­di­ne öz­gü bir ya­pı­ya sa­hip­tir. Em­per­ya­lizm ile iliş­ki­le­ri fark­lı dü­zey­de­dir. Bu fark­lı­lık­lar, fark­lı bir dev­rim ti­pi­ni zo­run­lu kıl­mak­ta­dır.

Tür­ki­ye, “güç­lü üre­ti­ci güç­le­re, yük­sek bir dü­zey­de mer­ke­zi­leş­miş üre­ti­me” he­nüz sa­hip de­ğil­dir. Kü­çük çap­ta var­lık­la­rı­nı sür­dü­ren iş­let­me­ler ve kü­çük köy­lü eko­no­mi­si ol­duk­ça yay­gın ve ön­me­li bir yer tut­mak­ta­dır. Bur­ju­va-de­mok­ra­si­si, ta­ri­hi­nin hiç­bir dö­ne­min­de esas iti­ba­riy­le iş­le­til­me­miş­tir. Fe­odal ka­lın­tı­lar tasfi­ye edil­me­miş­tir. Ulu­sal so­run çö­zül­me­miş­tir. Üre­tim güç­le­ri­nin ge­li­şim dü­ze­yi, bel­li bir oran­da sos­ya­liz­min ön­ko­şul­la­rı­nı ha­zır­la­mak­la bir­lik­te, “prog­ra­mı­nın baş­lı­ca si­ya­si ta­le­bi pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne doğ­ru­dan doğ­ru­ya” ge­çiş ola­bi­le­cek bir dev­ri­me, top­lum­sal dev­ri­me uy­gun ol­gun­luk­ta de­ğil­dir. Böy­le­si bir dev­rim, Ko­min­tern’in de be­lirt­ti­ği gi­bi, an­cak ABD, Al­man­ya, İn­gil­te­re vb. gi­bi ge­liş­miş ka­pi­ta­list ül­ke­le­re öz­gü­dür. Top­lum­sal dev­ri­min ger­çek­leş­me­si, üre­tim güç­le­ri­nin ol­gun­lu­ğu­na, sos­ya­liz­min ön ko­şul­la­rı­nın ol­gun­lu­ğu­na bağ­lı­dır. Tür­ki­ye’de, top­lum­sal dev­ri­min ger­çek­leş­me­si, üre­tim güç­le­ri­nin ge­li­şi­mi­ni en­gel­le­yen en­gel­le­rin dev­rim­ci bir bi­çim­de kal­dı­rıl­ma­sı­nı ge­rek­li kıl­mak­ta­dır; bu en­ge­lle­rin (em­per­ya­liz­min, iş­bir­lik­çi ka­pi­ta­liz­min ve fe­odal ka­lın­tı­la­rın) kal­dı­rıl­ma­sı da an­cak pro­le­tar­ya ön­der­li­ğin­de bir dev­ri­min za­fe­ri­ne bağ­lı­dır. Bu en­gel­le­rin kal­dı­rıl­ma­sı­nı he­def­le­yen dev­rim, top­lum­sal dev­ri­me ge­çi­şin ko­şul­la­rı­nı ha­zır­la­ya­cak­tır. Bu dev­rim, top­lum­sal de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi ola­cak­tır.

Top­lum­sal de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi, özü iti­ba­riy­le bur­ju­va de­mok­ra­tik bir dev­rim de­ğil, bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­rim gö­rev­le­ri­ni de üst­len­miş bir pro­le­ter dev­ri­mi­dir. Dev­ri­min de­mok­ra­tik yö­nü, esas iti­ba­riy­le küçük burjuva ka­rek­ter­de­dir. Top­lum­sal dev­rim ile de­mok­ra­tik dev­rim, ni­te­lik­le­ri ba­kı­mın­dan ol­sun, sa­va­şan top­lum­sal güç­le­rin bi­le­şi­mi açı­sın­dan ol­sun, bir­bi­rin­den fark­lı­dır. Top­lum­sal dev­ri­min amaç­la­rı ve ko­şul­la­rı ile de­mok­ra­tik dev­ri­min amaç­la­rı ve ko­şul­la­rı fark­lı­dır, bir­bi­ri­ne ka­rış­tır­ma­mak ge­re­kir. Kır ve şe­hir küçük burjuva­zi­si sos­ya­lizm için de­ğil, de­mok­ra­tik dev­rim için mü­ca­de­le eder. Sos­ya­lizm için mü­ca­de­le eden tek güç pro­le­tar­ya­dır. “Kü­çük­ bur­ju­ava­zi­nin tam bir de­mok­ra­tik dev­rim uğ­ru­na mü­ca­de­le­si­ni pro­le­tar­ya­nın sos­ya­list dev­rim uğ­ru­na mü­ca­de­le­siy­le bir­bi­ri­ne ka­rış­tır­mak sos­ya­list­ler için si­ya­si if­las teh­li­ke­si do­ğu­rur.”(22) Ay­nı za­man­da, ezi­len ulus ve halk­la­rın, ulu­sal kur­tu­luş ve ba­ğım­sız­lık mü­ca­de­le­si ile, pro­le­tar­ya­nın top­lum­sal kur­tu­luş mü­ca­de­le­si de bir­bi­ri­ne ka­rış­tı­rıl­ma­ma­lı­dır. Ulu­sal kur­tu­luş ha­re­ket­le­ri, de­mok­ra­tik dev­rim ha­re­ket­le­ri, pro­le­ter sos­ya­list dev­rim sü­re­ci­nin bi­rer par­ça­sı ol­mak­la bir­lik­te, pro­le­ter sos­ya­list dev­ri­min amaç ve ko­şul­la­rı ile ka­rış­tı­rıl­ma­ma­lı­dır. İçin­de ya­şa­dı­ğı­mız ül­ke ko­şul­la­rın­da, em­per­ya­liz­me, iş­bir­lik­çi ka­pi­ta­liz­me ve fe­odal ka­lın­tı­la­ra kar­şı ve­ri­len mü­ca­de­le, (fark­lı ide­olo­jik ve si­ya­si kav­ra­yış­la­ra bak­mak­sı­zın) dış­tan ba­kıl­dı­ğın­da, ulu­sal ve top­lum­sal güç­le­ri bir yum­ruk ha­lin­de bir­leş­tir­miş gö­rü­ne­bi­lir. Bu gö­rü­nü­me al­dan­ma­mak ge­re­kir. Bu güç­le­ri bir ara­ya ge­ti­ren si­ya­si, top­lum­sal ve eko­no­mik amaç­lar, içe­rik­le­ri ba­kı­mın­dan fark­lı­dır; pro­le­tar­ya, fark­lı amaç­la­rı olan top­lum­sal güç­le­rin, bel­li ta­ri­hi ko­şul­lar­da, ge­çi­ci de ol­sa, bir an­lık da ol­sa, “ira­de bir­li­ği” ya­pa­bi­le­cek­le­ri­ni ka­bul eder.

İş­te top­lum­sal de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi, bu an­lam­da, çe­şit­li mil­li­yet­ler­den pro­le­tar­ya­nın, köy­lü­lü­ğün, şe­hir küçük burjuva­zi­si­nin ve ulu­sal bur­ju­va­zi­nin, an­ti em­per­ya­list, (ay­nı za­man­da iş­bir­lik­çi ka­pi­ta­liz­me de kar­şı) an­ti fa­şist, an­ti fe­odal mü­ca­de­le­de, ko­şul­la­ra bağ­lı ira­de bir­li­ği­nin so­nu­cu ger­çek­le­şe­cek­tir. Le­nin, “ira­de bir­li­ği” ko­nu­sun­da şöy­le der:

“İra­de, be­lir­li bir iliş­ki için­de, bir şey ola­bi­lir; baş­ka bir iliş­ki için­de baş­ka bir şey ola­bi­lir. Sos­ya­lizm ve sos­ya­lizm uğ­ru­na mü­ca­de­le me­se­le­le­rin­de bir­li­ğin ol­ma­ma­sı, de­mok­ra­si ve cum­hu­ri­yet uğ­ru­na mü­ca­de­le ile il­gi­li me­se­le­ler­de ira­de bir­li­ği­nin ol­ma­ya­ca­ğı­nın ka­nı­tı de­ğil­dir. Bu­nu unut­mak, de­mok­ra­tik dev­rim ile sos­ya­list dev­rim ara­sın­da­ki man­tı­ki far­kı unut­mak olur. Bu­nu unut­mak, de­mok­ra­tik dev­ri­min bü­tün hal­kın dev­ri­mi ol­du­ğu­nu unut­mak olur; eğer bu dev­rim, ‘bü­tün hal­kın’ dev­ri­mi ise, o hal­de dev­ri­min hal­kın tü­mü­nün ih­ti­yaç ve is­tek­le­ri­ne kar­şı­lık ver­me­si öl­çü­sün­de ‘ira­de bir­li­ği’ni de ifa­de et­me­si ge­re­kir.”(23)

Tür­ki­ye Kür­dis­tan Yurt­se­ver Dev­rim­ci De­mok­rat­la­rı, bü­tün si­ya­sal ve top­lum­sal so­run­la­ra, ulus­la­ra­ra­sı dev­rim­ci pro­le­tar­ya­nın çı­kar­la­rı açı­sın­dan ba­kar­lar ve çö­züm­le­ri­nin, dün­ya pro­le­ter sos­ya­list dev­ri­mi­ne hiz­me­ti­ni amaç­lar­lar. Bu an­lam­da on­lar, çe­şit­li mil­li­yet­ler­den pro­le­tar­ya­nın ira­de bir­li­ği­nin çe­kir­de­ği­ni tem­sil eder­ler. Ge­rek Kürt, ge­rek­se Türk ve di­ğer mil­li­yet­ler­den Tür­ki­ye pro­le­tar­ya­sı­nı tek bir ira­de bir­li­ği al­tın­da bir­leş­ti­re­cek olan te­mel et­ken pro­le­ter sı­nıf kar­deş­li­ği­dir. Top­lum­sal de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi sü­re­cin­de, Kürt pro­le­tar­ya­sı, bü­tün mil­li­yet­ler­den pro­le­tar­ya­nın bir­li­ği ve Tür­ki­ye Kür­dis­tan Bir­le­şik Halk Sos­ya­list Cum­hu­ri­ye­ti için mü­ca­de­le eder­ken, Türk pro­le­tar­ya­sı da, Kürt ulu­su üze­rin­de­ki her tür­den ulu­sal ve sı­nıf­sal bas­kı­ya kar­şı dur­ma­lı, ulus­la­rın ken­di ka­der­le­rini ta­yin hak­kı­nı ka­rar­lı­lık­la sa­vun­ma­lı ve Tür­ki­ye Kür­dis­tan Halk Sos­ya­list Cum­hu­ri­ye­ti’nin ku­ru­lu­şu­na hiz­met ede­cek gö­nül­lü bir­li­ğin ko­şul­la­rı­nın ya­ra­tıl­ma­sı­na ça­lış­ma­lı­dır­lar. Tür­ki­ye Kür­dis­tan Halk Sos­ya­list Cum­hu­ri­ye­ti, Ba­ğım­sız, Bir­le­şik ve De­mok­ra­tik Kür­dis­tan’ın ku­rul­ma­sı­nın ve gi­de­rek mer­ke­zin­de Kür­dis­tan’ın ola­ca­ğı Ön As­ya Halk Sos­ya­list Cum­hu­ri­yet­le­ri Bir­li­ği’nin oluş­tu­rul­ma­sı­nın te­mel ta­şı ola­cak­tır. Ço­ğu için bu tes­pit­ler bi­rer “fan­te­zi”dir.

On­lar için, ko­mü­nist bir dün­ya ha­yal et­mek de as­lın­da bir “fan­te­zi” ol­du­ğu için ko­mü­nist bir dün­ya­ya hiz­met ede­cek ara aşa­ma­lar da “fan­te­zi” ola­cak­tır. Do­ğal­dır ki, Türk ve Kürt şe­hir küçük burjuva­zi­si ve köy­lü­lü­ğü ve ulu­sal bur­ju­va­zi­si, dar ulu­sal gö­rüş­ler ta­şı­ma­la­rın­dan ötü­rü, bi­çim ola­rak fark­lı, fa­kat öz ola­rak ay­nı olan, ezen ve ezi­len ulus mil­li­yet­çi­li­ği­nin özel­lik­le­ri­ni yan­sı­ta­cak­lar­dır. Türk şo­ven­le­ri, “Ne de­mek Tür­ki­ye-Kür­dis­tan­tan?Bu, Kürt mil­li­yet­çi­li­ği­ne ödün ver­mek­tir. Kürt mil­li­yet­çi­li­ğiy­le uz­laş­mak­tır!” di­ye­cek­ler­dir. Bi­linç­li bir Türk YDD’si, Türk mil­li­yet­çi­li­ği­ne ödün ver­mek­ten­se, Kürt mil­li­yet­çi­li­ği­ne ödün ver­me­nin da­ha dev­rim­ci bir tu­tum ol­du­ğu ger­çe­ği­ni bir ya­na bı­ra­ka­rak, bu­nun bir “ödün” de­ğil, “uz­laş­ma” de­ğil, pro­le­ter en­ter­nas­yo­na­liz­mi­nin ge­re­ği ol­du­ğu­nu sa­vu­na­cak­tır. Kürt YDD’le­ri de, Tür­ki­ye-Kür­dis­tan kav­ra­mı­nın, Kür­dis­tan’ın ye­ni tip­te bir sö­mür­ge ola­ca­ğı ger­çe­ği­ni mas­ke­le­me­ye hiz­met et­ti­ği­ni söy­le­ye­cek­le­re ve Kürt YDD’le­ri­ni “Türk so­lu­na tes­lim ol­mak­la” suç­la­ya­cak­la­ra kar­şı, on­la­rın sal­dı­rı­la­rı­na kar­şı ha­zır­lık­lı ol­ma­lı­dır­lar. Kürt ulu­sal bur­ju­va­zi­si ve kü­çük bur­ju­va­zi­si, bir­le­şik bir cum­hu­ri­yet­ten çok, ba­ğım­sız bir Kürt dev­le­tin­den ya­na ça­ba gös­te­re­cek­ler­dir… Her tür­den re­viz­yo­nist, opor­tü­nist ve sos­yal fa­şist si­ya­set­ler, böy­le bir ça­ba­nın can­dan des­tek­çi­le­ri ola­cak­lar­dır. Kürt bur­ju­va­zi­si­nin ça­ba­la­rı, asıl ni­yet­le­ri­ni bir kı­yı­ya bı­ra­kır­sak, Kür­dis­tan’ın sö­mür­ge ko­şul­la­rın­da, an­ti em­per­ya­list, an­ti sö­mür­ge­ci, an­ti fe­odal mü­ca­de­le sü­re­cin­de, ile­ri­ci bir ça­ba ola­rak de­ğer­len­di­ri­lir­ken, Tür­ki­ye Kür­dis­tan Bir­le­şik Halk Sos­ya­list Cum­hu­ri­ye­ti, top­lum­sal De­mok­ra­tikHalk Dev­ri­mi ola­nak ve ko­şul­la­rın­da, ge­ri­ci ola­cak­tır. Her şe­ye kar­şın, Kürt ve Türk YDD’le­ri, Kürt bur­ju­va­zi­si­nin, köy­lü­lü­ğü­nün ve şe­hir küçük burjuva­zi­si­nin, ulu­sal kur­tu­luş ve ba­ğım­sız­lık için ver­di­ği mü­ca­de­le­yi, de­mok­ra­tik içe­ri­ğin­den ötü­rü des­tek­ler­ken, sı­nıf­sal yak­la­şı­mı el­den bı­rak­ma­ya­cak­tır. On­lar, pro­le­tar­ya­nın ba­ğım­sız ör­güt­len­me­si gö­rev­le­ri­ni ve top­lum­sal dev­rim amaç­la­rı­nı hiç­bir ko­şul al­tın­da unut­ma­ya­cak­lar­dır. On­lar, sa­bır­lı, inat­çı ça­ba­la­rı­nı, emek­çi kit­le­le­ri Türk ve Kürt bur­ju­va­zi­si­nin et­ki­le­rin­den kur­tar­mak için, ak­sat­ma­dan sür­dü­re­cek­ler ve Bol­şe­vik­le­rin, otok­ra­si­ye kar­şı mü­ca­de­le de­ne­yim­le­ri­ni ve ders­le­ri­ni ken­di­le­ri­ne ey­lem kı­la­vu­zu edi­ne­cek­ler­dir.

Le­nin, otok­ra­si­ye kar­şı ayak­la­nan halk için şöy­le di­yor­du: “Ama bu­gün, otok­ra­si­ye kar­şı çık­mış tek bir bü­tün gi­bi gö­zü­ken biz­zat bu top­lum, emek ile ser­ma­ye­yi ayı­ran uçu­rum­la ge­ri dö­nü­şü ol­ma­yan bir şe­kil­de bö­lün­müş­tür. Otok­ra­si­ye kar­şı ayak­la­nan halk, tek bir halk de­ğil­dir. Mülk sa­hi­bi ve üc­ret­li­ler; önem­siz sa­yı­da (on bin ay­rı­ca­lık­lı) var­lık­lı bir azın­lık ile on mil­yon­lar­ca mal­sız mülk­süz­ler ve emek­çi­ler, ile­ri­yi gö­ren bir İn­gi­liz’in da­ha 19. yüz­yı­lın ilk ya­rı­sın­da de­di­ği gi­bi, ger­çek­te ‘iki ulus’ mey­da­na ge­tir­mek­te­dir.

“(…) Çağ­daş Rus­ya’da, dev­ri­me içe­ri­ği­ni ve­ren, sa­vaş ha­lin­de iki güç de­ğil­dir ama ay­rı cins­ten ve fark­lı iki top­lum­sal sa­vaş­tır. Bi­rin­ci sa­vaş, bu­gün­kü otok­ra­tik dü­ze­nin bağ­rın­da ve­ril­mek­te­dir ve kö­le­li­ğe da­ya­nır; öte­ki ise göz­le­ri­miz önün­de doğan, ge­le­ce­ğin bur­ju­va de­mok­ra­tik dü­ze­ni­nin için­de yer alan sa­vaş­tır. Bi­ri, öz­gür­lük için (bur­ju­va top­lu­mu­nun öz­gür­lü­ğü için), de­mok­ra­si için, ya­ni hal­kın mut­lak ege­men­li­ği için bü­tün hal­kın ver­di­ği sa­vaş­tır, öte­ki, top­lu­mun sos­ya­list ör­güt­len­me­si için, pro­le­tar­ya­nın bur­ju­va­zi­ye kar­şı gi­riş­ti­ği sı­nıf mü­ca­de­le­si­dir.

“Şu hal­de, sos­ya­list­le­re, ni­te­lik­le­riy­le, amaç­la­rıy­la ve kav­ga­da ke­sin bir tu­tum al­ma­ya ye­te­nek­li top­lum­sal güç­le­rin bi­le­şi­mi ba­kı­mın­dan, ta­ma­men fark­lı iki sa­va­şı ay­nı za­man­da yü­rüt­mek gi­bi zor ve ağır ba­san bir gö­rev dü­şü­yor.”(24)

YDD’ler için bu gö­rev­le­ri ye­ri­ne ge­tir­mek ol­duk­ça zor­dur, fa­kat ola­nak­sız de­ğil­dir. Ulus­la­ra­ra­sı ko­mü­nist ha­re­ke­tin içi­ne düş­tü­ğü bu­na­lım, re­viz­yo­niz­min (Rus, Çin, Av­ru­pa vb.) ol­duk­ça ör­güt­lü ve et­kin bir güç ola­rak dev­ri­min kar­şı­sı­na di­kil­me­si, ül­ke­nin bir küçük burjuva­lar ül­ke­si ol­ma­sın­dan ötü­rü küçük burjuva ide­olo­ji ve si­ya­se­tin da­ha ko­lay­lık­la emek­çi kit­le­le­ri et­ki al­tın­da tut­ma­sı, Kürt mil­li­yet­çi­li­ği­nin ve Türk şo­ve­niz­mi­nin çe­şit­li mil­li­yet­ler­den pro­le­tar­ya­nın bir­li­ği­ne ve Mark­sist-Le­ni­nist mü­ca­de­le çiz­gi­si­ne ver­di­ği za­rar­lar, Mark­sizm-Le­ni­niz­min küçük burjuva sı­nıf­sal te­mel­de yo­rum­la­nı­şı­nın yol aç­tı­ğı bö­lün­me­ler (bu da bir çe­şit re­viz­yo­nizm­dir), grup­çu­luk, ka­ri­ye­rizm, sığ­lık, ma­ce­ra­cı­lık, re­ka­bet, sağ­cı­lık, “sol”cu­luk vb…

Fa­şist, ge­ri­ci, re­for­mist bur­ju­va­zi­nin kit­le­ler üze­rin­de­ki et­kin­li­ği, bas­kı­la­rı, ya­lan ve al­dat­ma­ca­la­rı, şu bu… ko­şul­la­rın­da, fark­lı amaç­lar­la ha­re­ket eden top­lum­sal güç­le­rin, za­ma­na, ko­şu­la bağ­lı ge­çi­ci ira­de bir­li­ği­ni sağ­la­mak, çe­şit­li sap­ma­la­ra kar­şı sa­vaş­mak, te­orik ola­rak ne söy­ler­sek söy­le­ye­lim, pra­tik­te bo­yu­mu­zu aşan bir gö­rev­dir. Dev­ri­min bi­ze yük­le­di­ği bir­çok gö­rev­de de ye­ter­siz kal­mak­ta­yız. Bu ye­ter­siz­lik, kar­şı­laş­tı­ğı­mız her so­run­da ken­di­ni du­yur­mak­ta­dır; si­ya­si kav­ra­yı­şı­mız­da, kit­le bağ­la­rı­mız­da, ör­güt ya­pı­mız­da, her şey­de… An­cak, bü­yük he­def­le­re, önü­mü­ze koy­du­ğu­muz kü­çük he­def­le­ri ba­şa­rıy­la aşa­rak va­ra­bi­le­ce­ği­mi­zi bi­li­yo­ruz; fark­lı amaç­lar­la ha­re­ket eden top­lum­sal güç­le­re, ha­ya­tın her ala­nın­da ira­de bir­li­ği­ni, kü­çük bi­rim­ler­de, öz­gül ko­şul­lar te­me­lin­de ger­çek­leş­ti­re­bi­li­riz. Ba­sit­ten kar­ma­şı­ğa, bir­den iki­ye, az­dan ço­ğa, kü­çük­ten bü­yü­ğe, aşa­ğı­dan yu­ka­rı­ya bir hat iz­le­ye­rek… İş­te bir­bi­rin­den fark­lı, fa­kat bir sü­re­cin bir­bi­ri­ne bağ­lı üç hal­ka­sı ola­rak önü­müz­de du­ran üç mü­da­ha­le gö­rev­i­ni içe­ren, top­lum­sal-de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi sa­va­şın­da da YDD’ler bu yo­lu iz­le­ye­cek­ler­dir.

Dev­ri­mi­mi­zin ne­den doğ­ru­dan bir top­lum­sal dev­rim ol­ma­ya­ca­ğı­nı yu­karı­da açık­la­dık. Şim­di de Ko­min­tern’in ör­ne­ği­ni ver­di­ği sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge­le­re öz­gü mil­li ve de­mok­ra­tik dev­rim ti­pi­nin ne­den ül­ke­mi­ze uy­gun ol­ma­dı­ğı­nı açık­la­ma­ya ça­lı­şa­lım:

1916’da Le­nin, dün­ya ül­ke­le­ri­nin ço­ğun­lu­ğu ka­pi­ta­list ge­liş­me aşa­ma­sı­na ulaş­ma­dı­ğı ya da da­ha ye­ni ye­ni ka­pi­ta­list ge­liş­me aşa­ma­sı­nın baş­lan­gı­cın­da bu­lun­duk­la­rı için sos­ya­list dev­ri­min bü­tün ül­ke­le­rin pro­le­ter­le­ri­nin bir­le­şik ey­le­mi ola­ma­ya­ca­ğı­nı be­lir­tir… “Yal­nız­ca Ba­tı’nın ve Ku­zey Ame­ri­ka’nın ge­liş­miş ül­ke­le­ri sos­ya­lizm için ol­gun­laş­mış­tır.”(25) der. Çün­kü; “Bu ile­ri ül­ke­ler­de (İn­gil­te­re, Fran­sa, Al­man­ya vb.) ulu­sal so­run çok­tan çö­zül­müş­tür; ulu­sal bir­lik ama­cı­nı çok­tan ta­mam­la­mış­tır; nes­nel ola­rak, ye­ri­ne ge­ti­ri­le­cek ‘ge­nel ulu­sal gö­rev­ler’ yok­tur. Bun­dan do­la­yı bu­gün ulu­sal bir­li­ği ‘ha­va­ya uçur­mak’ ve sı­nıf bir­li­ği­ni kur­mak an­cak bu ül­ke­ler­de ola­nak­lı­dır…

“Ge­liş­me­miş ül­ke­ler­de du­rum fark­lı­dır… ya­ni bü­tün Do­ğu Av­ru­pa’da ve bü­tün sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge­ler­de. Bu alan­lar­da, ge­nel­lik­le, hâ­lâ ezi­len ve ka­pi­ta­list ola­rak ge­liş­me­miş ulus­lar var­lık­la­rı­nı sür­dür­mek­te­dir. Nes­nel ola­rak, bu ulus­la­rın hâ­lâ ye­ri­ne ge­ti­ri­le­cek ge­nel ulu­sal gö­rev­le­ri, ya­ni de­mok­ra­tik gö­rev­le­ri, ya­ban­cı bas­kı­yı yık­ma gö­rev­le­ri var­dır… Mu­zaf­fer pro­le­tar­ya za­fer ka­zan­dı­ğı ül­ke­le­ri ye­ni­den dü­zen­le­ye­cek­tir… Bu bir an­da ya­pı­la­maz, bur­ju­va­zi de bir an­da ‘alt edi­le­mez’.”(26)

Yi­ne Le­nin, Do­ğu halk­la­rı ve Do­ğu’lu ko­mü­nist­le­rin gö­rev­le­ri için şöy­le der:

“… Do­ğu halk­la­rı­nın ço­ğun­lu­ğu emek­çi hal­kın ti­pik tem­sil­ci­le­ri­dir­ler:Ka­pi­ta­list fab­ri­ka­lar oku­lun­dan geç­miş iş­çi­ler de­ğil, or­ta çağ zul­mü­nün kur­ba­nı, sö­mü­rü­len emek­çi köy­lü yı­ğın­la­rı­nın ti­pik tem­sil­ci­le­ri. (…) Bu ba­kım­dan, dün­ya ko­mü­nist­le­ri­nin bun­dan ön­ce kar­şı­laş­ma­dık­la­rı bir gö­rev­le kar­şı kar­şı­ya­yız:ko­mü­niz­min ge­nel te­ori ve pra­ti­ği­ne da­ya­na­rak ken­di­ni­zi Av­ru­pa ül­ke­le­rin­de mev­cut ol­ma­yan öz­gül ko­şul­la­ra uy­dur­mak zo­run­da­sı­nız, o te­ori ve pra­ti­ği uy­gu­la­ya­ca­ğı­nız ko­şul­lar­da nü­fu­sun ezi­ci ço­ğun­lu­ğu köy­lü­ler­dir; ve gö­rev ka­pi­ta­liz­me kar­şı de­ğil, or­ta­çağ ka­lın­tı­la­rı­na kar­şı mü­ca­de­le et­mek­tir.”(27)

Ya­rı sö­mür­ge, ya­rı fe­odal ül­ke­ler için Ko­mintern prog­ra­mı da şöy­le der:

“Bu ül­ke­ler­de, fe­oda­liz­me ve ka­pi­ta­lizm ön­ce­si sö­mü­rü bi­çim­le­ri­ne kar­şı mü­ca­de­le ve­ril­me­si, sü­rek­li ola­rak köy­lü top­rak dev­ri­mi­nin ger­çek­leş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­ma­sı ve ya­ban­cı em­per­ya­liz­me kar­şı ve mil­li ba­ğım­sız­lık için mü­ca­de­le edil­me­si be­lir­le­yi­ci bir önem ta­şır. Ku­ral ola­rak bu ül­ke­ler­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne ge­çiş, an­cak bir di­zi ha­zır­lık aşa­ma­la­rın­dan geç­mek­le, an­cak bur­ju­va de­mok­ra­tik dev­ri­min sos­ya­list dev­ri­me dö­nüş­tü­ğü bü­tün bir dö­ne­min so­nu­cu ola­rak müm­kün­dür.”(28)

Sö­mür­ge, ya­rı sö­mür­ge ve ya­rı fe­odal ül­ke­le­re öz­gü bir dev­rim olan ulu­sal ve de­mok­ra­tik dev­rim ti­pi­nin en be­lir­gin ve en ba­şa­rı­lı ör­ne­ği olan Çin Halk Dev­ri­mi’ni ka­ba hat­la­rıy­la ele alır­sak, Tür­ki­ye dev­ri­mi­nin yo­lu­nu çiz­me­ye ça­lı­şan bir­çok si­ya­se­tin, ide­olo­ji­le­ri­ni esas ola­rak Mao Ze­dung’un te­orik ça­lış­ma­la­rı üze­ri­ne otur­ma­ya ça­lış­tık­la­rı­nı gö­rü­rüz. Bu yak­la­şım bi­çi­mi, dün­ya dev­rim­ci pra­ti­ği­ni, ken­di öz­gül ko­şul­la­rı için­de in­ce­le­yen, bu te­mel­den ders­ler çı­kar­tan ya­ra­tı­cı an­la­yı­şı de­ğil, ha­zır for­mül­ler­le ye­tin­me an­la­yı­şı­nı, ha­zır for­mül­le­rin “it­hal” an­la­yı­şı­nı ifa­de eder. Bu an­la­yış, ken­di has­ta­sı­nı te­mel alan, te­da­vi­yi ve re­çe­te­yi bu­na gö­re ha­zır­la­yan dev­rim­ci an­la­yış de­ğil­dir… has­ta­sı­nı ha­zır bir re­çe­te­ye uy­dur­ma opor­tü­nist an­la­yı­şı­dır. Bu­gün Mao Ze­dung’u “an­ti mark­sist” ilan eden dü­nün Mao Ze­dung dü­şün­ce­si ta­kip­çi­le­ri, böy­le bir an­la­yı­şın tem­sil­ci­le­ri ola­rak bu­gün de, ye­ni keş­fet­tik­le­ri baş­ka bir re­çe­te­ye gö­re has­ta­la­rı­na ha­zır re­çe­te­ler uy­dur­ma ça­ba­la­rı­nı sür­dür­mek­te­dir­ler. On­lar, “ke­li­me­ler” üze­rin­de bi­le Mao’nun et­ki­le­rin­den “arın­ma­ya” ça­lı­şa­dur­sun­lar, öz­le­ri de­ğiş­me­di­ği için, bu kez de ay­nı ta­kip­çi ruh ve kö­le­ce bağ­lı­lık­la baş­ka bir re­çe­te­ye gö­re ha­re­ket et­mek­te­dir­ler. Mark­siz­min en te­mel ku­ral­la­rın­dan bi­ri, so­mut du­rum­la­rın so­mut tah­li­lin­den yo­la çık­mak ge­rek­ti­ği ger­çe­ği­dir. Mao Ze­dung’u Mark­sist-Le­ni­nist ola­rak ni­te­le­me­mi­zin ne­den­le­rin­den bi­ri bu­dur; O, ba­zı ha­ta­la­rı­na kar­şın, Çin dev­ri­mi­nin bü­tün so­run­la­rın­da, so­mut ol­gu­lar­dan ha­re­ket et­miş­tir; ger­çe­ği ol­gu­lar­da ara­mış­tır. Ve Mark­sizm-Le­ni­niz­min ev­ren­sel il­ke­le­ri­ni Çin’in öz­gül ko­şul­la­rı­na uy­gu­la­ma­ya ça­lış­mış­tır… Çin Halk Dev­ri­mi’nin zafe­ri, bu ça­ba­ya sı­kı sı­kı­ya bağ­lı­dır.

Mao Ze­dung, Çin dev­ri­mi­nin ta­ri­hi özel­li­ği­ni, dev­ri­min iki aşa­ma­ya bö­lün­müş ol­ma­sıy­la açık­lar. Bi­rin­ci ola­rak de­mok­ra­tik dev­rim, ikin­ci ola­rak sos­ya­list dev­rim. Bu iki dev­rim, ni­te­lik­le­ri ge­re­ği, iki ay­rı dev­rim­ci sü­re­ci oluş­tu­rur­lar ve bir­bir­le­ri­ne ka­rış­tı­rıl­ma­ma­la­rı ge­re­kir. Çin top­lu­mu­nun sö­mür­ge, ya­rı sö­mür­ge ve ya­rı fe­odal ni­te­lik­te olu­şu, bu özel­li­ğin be­lir­le­yi­ci et­ke­ni­dir. Dev­ri­min bi­rin­ci adı­mı, sö­mür­ge, ya­rı sö­mür­ge ve ya­rı fe­odal top­lum bi­çi­mi­ni, ba­ğım­sız, de­mok­ra­tik bir top­lum ha­li­ne ge­tir­mek­tir. Dev­ri­min ikin­ci adı­mı ise dev­ri­mi iler­let­mek ve sos­ya­list bir top­lum in­şa et­mek ola­cak­tır. Bu aşa­ma­ya, uzun sü­ren bir de­mok­ra­tik dev­rim sü­re­cin­den ge­çi­le­rek va­rı­la­cak­tır. Bu­nun için Çin dev­ri­mi, ilk adı­mın­da, em­per­ya­liz­mi ve fe­oda­liz­mi kar­şı­sı­na alır. Çün­kü em­per­ya­lizm Çin hal­kı­nın en bü­yük düş­ma­nı­dır ve sö­mü­rü­sü­nü sür­dür­mek için esas ola­rak fe­odal top­ra­k a­ğa­lı­ğı­na da­ya­nır. Fe­odal top­ra­k a­ğa­lı­ğı em­per­ya­liz­min su­ç or­ta­ğı­dır.

Mao, Çin top­lu­mu­nun özel­lik­le­ri­ni sa­yar­ken, fe­odal sö­mü­rü­nün ege­men ka­rek­te­ri­ni şöy­le an­la­tır:

“Fe­odal za­man­la­rın ken­di­ne ye­ter­li do­ğal eko­no­mi­si­nin te­mel­le­ri yı­kıl­mış­tır; fa­kat fe­odal sö­mü­rü sis­te­mi­nin te­me­li olan, köy­lü­le­rin top­ra­k a­ğa­sı sı­nı­fı ta­ra­fın­dan sö­mü­rül­me­si, hem ol­du­ğu gi­bi ko­run­muş, hem de bu sö­mü­rü, komp­ra­dor ve te­fe­ci ser­ma­ye­nin sö­mü­rü­sü­ne de sı­kı sı­kı­ya bağ­lı ol­du­ğun­dan, Çin’in top­lum­sal ve eko­no­mik ha­ya­tı­nı açık­ça ha­ki­mi­ye­ti al­tın­da tut­ma­ya de­vam et­miş­tir.”(29)

Gö­rü­le­ce­ği gi­bi, Çin’in eko­no­mik ve top­lum­sal ha­ya­tı­nı ege­men­li­ği al­tın­da bu­lun­du­ran esas güç fe­oda­lizm­dir ve em­per­ya­lizm­le iş­bir­li­ği için­de­dir.

Çin üze­rin­de em­per­ya­list sö­mü­rü­nün bi­çi­mi ise şöy­le­dir:
Em­per­ya­list­ler, eşit ol­ma­yan an­laş­ma­lar­la, “Çin’de­ki bü­tün önem­li ti­ca­ret li­man­la­rı­nı de­ne­tim­le­ri al­tı­na” al­mış­lar­dı. “Bu li­man­la­rın ço­ğun­da ba­zı yer­le­ri ken­di doğ­ru­dan yö­ne­tim­le­ri al­tın­da­ki ay­rı­ca­lık­lı böl­ge­ler ha­li­ne” ge­tir­miş­ler­di. “Ay­rı­ca Çin’in güm­rü­ğü­nü, dış ti­ca­re­ti­ni ve ula­şı­mı­nı (de­niz, ka­ra, ır­mak, göl ve ha­va) de­ne­tim­le­ri al­tı­na” al­mış­lar­dı. “Böy­le­ce, mal­la­rı­nı Çin’e yığ­ma, onu ken­di sa­na­yi ürün­le­ri için bir pa­zar ha­li­ne ge­tir­me ve ay­nı za­man­da Çin ta­rı­mı­nı ken­di em­per­ya­list ih­ti­yaç­la­rı­na gö­re yön­len­dir­me ola­na­ğı­nı el­le­ri­ne” ge­çir­miş­ler­di.

“Em­per­ya­list dev­let­ler Çin’in ham­mad­de­le­rin­den ve eme­ğin­den ya­rar­lan­mak ama­cıy­la Çin’de pek çok ağır ve ha­fif sa­na­yi gi­ri­şi­mi­ni iş­let­mek­te ve böy­le­lik­le, Çin’in mil­li sa­na­yi­si üze­rin­de ik­ti­sa­di bas­kı ya­pa­rak üre­ti­ci güç­le­rin ge­liş­me­si­ni” ön­le­mek­tey­di­ler.

“Em­per­ya­list dev­let­ler, Çin hükü­me­ti­ni borç­lan­dı­ra­rak ve Çin’de ban­ka­lar ku­ra­rak Çin’in ban­ka­cı­lı­ğı­nı ve ma­li­ye­si­ni te­ke­lle­ri al­tı­na” al­mış­lar­dı. “Böy­le­ce sa­de­ce me­ta re­ka­be­ti ala­nın­da Çin’in mil­li ka­pi­ta­liz­mi­ni ez­mek­le” kal­ma­mış­lar, “ay­nı za­man­da ban­ka­cı­lı­ğı­nı ve ma­li­ye­si­ni de de­ne­tim­le­ri­ne” al­mış­lar­dı.

“Em­per­ya­list dev­let­ler, ti­ca­ret li­man­la­rın­dan en üc­ra iç böl­ge­le­re va­rın­ca­ya ka­dar, Çin’in bir ucun­dan di­ğer ucu­na, bir komp­ra­dor ve te­fe­ci tüc­car sö­mü­rü ağı” kur­muş­lar­dı. “Çin köy­lü kit­le­le­ri ve hal­kın di­ğer ke­sim­le­ri üze­rin­de­ki sö­mü­rü­le­ri­ni ko­lay­laş­tır­mak için ken­di­le­ri­ne hiz­met eden bir komp­ra­dor ve te­fe­ci-tüc­car sı­nı­fı” ya­rat­mış­lar­dı.”(30)

“Em­per­ya­lizm, sa­de­ce Çin’in ca­na­lı­cı önem ta­şı­yan ma­li ve ik­ti­sa­di can da­mar­la­rı­nı de­ğil, ay­nı za­man­da si­ya­si ve as­ke­ri gü­cü­nü de de­ne­ti­mi al­tın­da bu­lun­dur­mak­ta­dır. İş­gal al­tın­da­ki böl­ge­ler­de Ja­pon em­per­ya­liz­mi her şe­yi elin­de tut­mak­ta­dır.”(31)

Mao Ze­dung şöy­le der: “Bu­gün­kü aşa­ma­da Çin dev­ri­mi­nin ni­te­li­ği ne­dir?Bur­ju­va de­mok­ra­tik mi yok­sa pro­le­ter sos­ya­list bir dev­rim mi­dir?Açık­tır ki, ikin­ci­si de­ğil, bi­rin­ci­si­dir.

“Çin top­lu­mu sö­mür­ge, ya­rı sö­mür­ge ve ya­rı fe­odal ol­du­ğu­na gö­re, Çin dev­ri­mi­nin baş­lı­ca düş­man­la­rı em­per­ya­lizm ve fe­oda­lizm ol­du­ğu­na gö­re; Çin dev­ri­mi, bü­yük bur­ju­va­zi dev­ri­me iha­net ede­rek düş­man ha­li­ne gel­se bi­le, ge­nel ola­rak ka­pi­ta­liz­mi ve ka­pi­ta­list özel mül­ki­ye­ti de­ğil, em­per­ya­liz­mi ve fe­oda­liz­mi he­def al­mak­ta­dır. Bü­tün bun­lar doğ­ru ol­du­ğu­na gö­re, bu­gün­kü dö­nem­de Çin dev­ri­mi­nin ni­te­li­ği pro­le­ter sos­ya­list de­ğil, bur­ju­va de­mok­ra­tik­tir.”(32)

“Sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge bir ül­ke­de böy­le bir dev­rim, bi­rin­ci aşa­ma­sı ya da bi­rin­ci adı­mı sı­ra­sın­da, top­lum­sal ni­te­li­ği ba­kı­mın­dan te­mel­de hâ­lâ bur­ju­va de­mok­ra­tik ol­du­ğu ve nes­nel he­de­fi ka­pi­ta­liz­min ge­liş­me­si için yo­lu aç­mak ol­du­ğu hal­de, ar­tık bur­ju­va­zi­nin dik­ta­tör­lü­ğü al­tın­da ka­pi­ta­list bir dev­let kur­mak ama­cıy­la bur­ju­va­zi­nin ön­der­lik et­ti­ği es­ki tip­te bir dev­rim de­ğil­dir. Bu dev­rim, bi­rin­ci aşa­ma­da, ye­ni de­mok­ra­tik bir top­lum ve bü­tün dev­rim­ci sı­nıf­la­rın or­tak dik­ta­tör­lü­ğü al­tın­da bir dev­let kur­mak ama­cıy­la pro­le­tar­ya­nın ön­der­lik et­ti­ği ye­ni tip­te bir dev­rim­dir. Böy­le­ce bu dev­rim, ger­çek­te, sos­ya­liz­min ge­liş­me­si için da­ha da ge­niş bir yol aç­ma gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­ti­rir.”(33)

Sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge ül­ke dev­rim­le­ri, ta­bi­at­la­rı ge­re­ği an­ti em­per­ya­list bir te­me­le da­ya­nan ulu­sal dev­rim­ler­dir. Bir ül­ke eko­no­mi­si em­per­ya­liz­me ba­ğım­lıy­sa, o ül­ke­nin si­ya­si ba­ğım­sız­lı­ğı bi­çim­sel­dir. Si­ya­si yö­ne­ti­min ip­le­ri em­per­ya­list­le­rin elin­de­dir. Bu tip ül­ke­ler­de pro­le­tar­ya, em­per­ya­liz­me kar­şı, em­per­ya­lizm­den za­rar gö­ren bü­tün sı­nıf ve ta­ba­ka­la­rı yön­len­dir­mek, eko­no­mik ve si­ya­si ba­ğım­sız­lı­ğı ka­zan­mak için, on­la­ra ön­der­lik et­mek ve ulu­sal bir dev­rim yap­mak gö­rev­le­riy­le yü­küm­lü­dür. Ulu­sal dev­ri­mi gün­de­me ge­ti­ren ve zo­run­lu kı­lan, ül­ke­nin em­per­ya­liz­me ba­ğım­lı olu­şu­dur.

Em­per­ya­liz­min açık iş­gal ko­şul­la­rın­da ya da eko­no­mi­nin can­da­ma­rı­nı doğ­ru­dan doğ­ru­ya elin­de bu­lun­dur­du­ğu sö­mür­ge, ya­rı sö­mür­ge ve ya­rı fe­odal ül­ke­ler­de dev­rim, esas ola­rak em­per­ya­list bas­kı ve sö­mü­rü­ye kar­şı ayak­la­nır­ken, on­la­rın iş­bir­lik­çi­le­ri olan fe­odal top­rak ağa­la­rı­nı ve komp­ra­dor ka­pi­ta­liz­mi­ni de kar­şı­sı­na alır. Ge­niş köy­lü kit­le­le­ri­nin, top­rak ve öz­gür­lük is­te­ği ile pro­le­tar­ya­nın ya­nın­da ye­r al­ma­sı­nın ne­de­ni fe­odal sö­mü­rü ve zu­lüm­dür. Öne çı­kan dev­rim gö­rev­le­ri ulu­sal ve de­mok­ra­tik ka­rak­ter­de­dir. Sos­ya­list dev­rim, an­cak ulu­sal de­mok­ra­tik dev­ri­min za­fe­rin­den son­ra söz ko­nu­su­dur. Sos­ya­liz­min mad­di ön­ko­şul­la­rı­nın bu­lun­ma­dı­ğı böy­le­si ko­şul­lar­da sos­ya­list dev­ri­min sö­zü­nü et­mek “sol” opor­tü­nizm olur. Le­nin, İki Tak­tik ad­lı ese­rin­de, pro­le­ter sos­ya­list dev­rim­den ön­ce bur­ju­va de­mok­ra­tik bir dev­ri­min zo­run­lu­lu­ğu ko­nu­sun­da şöy­le der: “Rus­ya’nın ulaş­mış ol­du­ğu ik­ti­sa­di ge­liş­me (ob­jek­tif şart­lar) ve ge­niş pro­le­tar­ya yı­ğın­la­rı­nın ulaş­mış ol­duk­la­rı bi­linç ve ör­güt­len­me de­re­ce­si (ob­jek­tif şart­lar­la kop­maz bağ­la­rı olan sub­jek­tif şart­lar) iş­çi sı­nı­fı­nın şu an­da ve tam ola­rak kur­tu­lu­şu­nu im­kan­sız kıl­mak­ta­dır. An­cak en ka­lın ka­fa­lı­lar, şu an­da ge­liş­mek­te olan de­mok­ra­tik dev­ri­min bur­ju­va kök­le­ri­ni in­kâr ede­bi­lir­ler; an­cak en saf iyim­ser­ler, iş­çi yı­ğın­la­rı­nın sos­ya­liz­min amaç­la­rı hak­kın­da ve bu amaç­la­ra ulaş­mak için tu­tu­la­cak yol hak­kın­da he­nüz pek az şey bil­dik­le­ri­ni unu­ta­bi­lir­ler. Ve he­pi­miz ina­nı­yo­ruz ki, iş­çi­le­rin kur­tu­lu­şu, iş­çi­le­rin ken­di­le­ri­nin ese­ri ola­cak­tır; yı­ğın­la­rın bi­lin­ci ve ör­güt­len­me­si ol­ma­dan, yı­ğın­la­rı bur­ju­va­zi­nin tü­mü­ne kar­şı açık sı­nıf mü­ca­de­le­si yo­luy­la ha­zır­la­ma­dan ve eğit­me­den, bir sos­ya­list dev­rim söz ko­nu­su ola­maz.”(34)

Le­ni­nist il­ke­le­ri Çin ko­şul­la­rı­na uy­gu­la­yan Mao da şöy­le der: “… he­nüz sos­ya­liz­mi kur­ma­ya gi­riş­me­nin za­ma­nı de­ğil­dir. Çin’de­ki dev­ri­min şim­di­ki gö­re­vi em­per­ya­liz­me ve fe­oda­liz­me kar­şı sa­vaş­mak­tır ve bu gö­rev ye­ri­ne ge­ti­ril­me­dik­çe sos­ya­lizm söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çin dev­ri­mi bu iki adı­mı, ön­ce ye­ni de­mok­ra­si, son­ra da sos­ya­lizm adım­la­rı­nı at­mak zo­run­da­dır.”(35)

Bir­bi­rin­den fark­lı iki dev­ri­mi, ulu­sal de­mok­ra­tik ve sos­ya­list dev­ri­mi ve bu dev­rim­le­rin ko­şul ve gö­rev­le­ri­ni bir­bi­ri­ne ka­rış­tı­ran­la­rı Mao uya­rır. Der ki:

“Ama hiç­bir kö­tü ni­yet­le­ri ol­mak­sı­zın, ‘tek dev­rim te­ori­si’ ve ‘hem si­ya­si dev­ri­mi, hem de top­lum­sal dev­ri­mi bir dar­be­de ger­çek­leş­tir­me’ ha­yal­ci an­la­yı­şı ile yo­la sü­rük­le­nen kim­se­ler de var­dır. Bun­lar, dev­ri­mi­mi­zin iki aşa­ma­ya bö­lün­dü­ğü­nü, bir son­ra­ki dev­rim aşa­ma­sı­na an­cak bi­rin­ci aşa­ma­yı ta­mam­la­dık­tan son­ra va­ra­bi­le­ce­ği­mi­zi ve ‘her iki­si­ni de tek bir dar­be­de ger­çek­leş­tir­mek’ di­ye bir şey ol­ma­dı­ğı­nı an­la­mı­yor­lar. On­la­rın an­la­yı­şı da çok za­rar­lı­dır, çün­kü bu an­la­yış dev­rim­de atı­la­cak adım­la­rı bir­bi­ri­ne ka­rış­tır­mak­ta ve bu­gün­kü gö­re­vin ger­çek­leşti­ril­me­si­ne yö­ne­lik ça­ba­la­rı za­yıf­lat­mak­ta­dır. İki dev­rim aşa­ma­sın­dan bi­rin­ci­si­nin, ikin­ci­si­nin ko­şul­la­rı­nı sağ­la­dı­ğı­nı ve ara­da bir bur­ju­va dik­ta­tör­lü­ğü aşa­ma­sı ol­ma­sı­na izin ve­ril­mek­si­zin bu iki aşa­ma­nın bir­bi­rini iz­le­me­si ge­rek­ti­ği­ni söy­le­mek Mark­sist dev­rim­ci ge­liş­me te­ori­si­ne uy­gun­dur ve doğ­ru­dur. Öte yan­dan de­mok­ra­tik dev­ri­min ken­di­ne öz­gü bir gö­re­vi ve dö­ne­mi ol­ma­dı­ğı­nı ve baş­ka bir gö­rev­le, ya­ni an­cak baş­ka bir dö­nem­de ger­çek­leş­ti­ri­le­bi­le­cek olan sos­ya­list gö­rev­ler bir­leş­ti­ri­lip ay­nı an­da ger­çek­le­şe­bi­le­ce­ği­ni söy­le­mek, ger­çek dev­rim­ci­le­rin red­det­ti­ği bir gö­rüş­tür; on­la­rın ‘bir dar­be­de her iki­si­ni bir­den ger­çek­leş­tir­mak’ de­dik­le­ri şey bu­dur.”(36)

Gö­rü­le­ce­ği gi­bi, Çin dev­ri­mi­nin ka­rak­te­ri, an­ti em­per­ya­list ve an­ti fe­odal­dir. Ama­cı ba­ğım­sız ve de­mok­ra­tik bir top­lum kur­mak­tır. Ye­ni De­mok­ra­tik Top­lum di­ye ad­lan­dı­rı­lan bu top­lu­mun si­ya­se­ti, özün­de köy­lü­le­rin hak­ları­nı ver­me si­ya­se­ti­dir. Bu an­lam­da Çin dev­ri­mi­nin, özün­de bir köy­lü dev­ri­mi ol­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz.

Mao Ze­dung’un söy­le­dik­le­ri, Çin için doğ­ru­dur… Ama Çin için doğ­ru ola­nı, fark­lı ko­şul­la­ra sa­hip ül­ke­miz için de ka­bul et­mek yan­lış ola­cak­tır. Da­ha ön­ce de be­lirt­ti­ği­miz gi­bi bir ül­ke dev­ri­mi­nin ni­te­li­ği­ni ve gö­rev­le­ri­ni be­lir­le­yen, o ül­ke­nin top­lum­sal ve eke­no­mik ya­pı­sı ve bu ya­pı üze­rin­de yük­se­len si­ya­sal üst­ya­pı­nın ni­te­li­ği­dir.

So­run­la­rın yü­zey­sel, ez­ber­ci bir bi­çim­de ele alı­nı­şı, em­per­ya­liz­min sö­mü­rü bi­çi­min­de­ki fark­lı­lık­la­rı, ül­ke­nin top­lum­sal-eko­no­mik ya­pı­sı­nın öz­gün­lü­ğü­nü, ulu­sal bi­le­şi­min­de­ki özel­lik­le­ri dik­ka­te al­maz ve ha­zır for­mül­ler­le ye­ti­nir. Bu an­la­yış­la dev­rim so­run­la­rı çö­zül­mez. Biz, Mark­sizm-Le­ni­niz­min ge­nel te­ori ve pra­ti­ği­ne da­ya­na­rak ne Av­ru­pa ül­ke­le­rin­de ne de As­ya ül­ke­le­rin­de ör­ne­ği va­rol­ma­yan, ül­ke­mi­ze öz­gü bir dev­rim gö­re­viy­le kar­şı kar­şı­ya­yız. Ül­ke­miz ko­şu­la­rı­na bak­tı­ğı­mız za­man, ko­şul­la­rın da­yat­ma­sı so­nu­cu, ulu­sal, de­mok­ra­tik ve sos­ya­list gö­rev­le­rin iç içe geç­ti­ği­ni gö­rü­rüz. Na­sıl ki ulu­sal de­mok­ra­tik dev­rim­ler­de, ulu­sal ve de­mok­ra­tik gö­rev­ler iç içe geç­miş­se, bir zin­ci­rin bir­bi­ri­ne bağ­lı iki hal­ka­sı­nı oluş­tu­ru­yor­lar­sa, Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi­miz­de de ulu­sal, de­mok­ra­tik ve sos­ya­list gö­rev­ler iç içe geç­miş­tir. Her üç gö­rev, hem bir­bir­le­rin­den fark­lı içe­rik­le­re ve ko­şul­la­ra sa­hip­tir­ler, hem de bir sü­re­cin zo­run­lu kıl­dı­ğı, bir­lik­te ele alın­ma­sı ve çö­züm­len­me­si ge­re­ken gö­rev­ler­dir. Em­per­ya­list bas­kı ve sö­mü­rü­yü yok et­mek için ulu­sal dev­rim, fe­odal ka­lın­tı­la­rın ya­rat­tı­ğı ayak­bağ­la­rı­nı te­miz­le­mek için de­mok­ra­tik dev­rim gö­rev­le­ri­ni omuz­la­yan çe­şit­li mil­li­yet­ler­den Tür­ki­ye-Kür­dis­tan pro­le­tar­ya­sı, ulu­sal ve de­mok­ra­tik dev­rim gö­rev­le­ri­nin or­ta ye­ri­ne sos­ya­list gö­rev­le­ri ko­ya­bi­le­cek nes­nel ko­şul­la­ra sa­hip­tir.

Ö­zet­ler­sek: Çin dev­ri­mi­nin ulu­sal ve de­mok­ra­tik ka­ra­ter­le­ri­ni be­lir­le­yen top­lum­sal-eko­no­mik ve si­ya­sal Çin ko­şul­la­rıy­la, ül­ke­miz ko­şul­la­rı fark­lı içe­rik­le­re sa­hip­tir. Fark­lı ko­şu­la­ra sa­hip ül­ke­le­rin fark­lı dev­rim sü­reç­le­ri iz­le­ye­cek­le­ri do­ğal­dır.

Em­per­ya­liz­min sö­mü­rü me­ka­niz­ma­sı de­ği­şik ül­ke­ler­de fark­lı bi­çim­le­re bü­rü­nür; ül­ke­nin eko­no­mik-top­lum­sal ya­pı­sı­na gö­re, fark­lı sı­nıf­lar­la iş­bir­li­ği­ne gi­ri­şir. Ül­ke­miz­de em­per­ya­liz­min sö­mü­rü bi­çi­mi, em­per­ya­liz­min iş­bir­lik­çi­le­ri­nin sı­nıf­sal ni­te­li­ği, bur­ju­va­zi ile pro­le­tar­ya ara­sın­da­ki sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin ni­te­li­ği, emek­çi kit­le­le­ri­nin sa­hip ol­duk­la­rı de­mok­ra­tik, eko­no­mik, si­ya­si hak ve öz­gür­lük­le­rin dü­ze­yi, fe­odal ka­lın­tı­la­rın dü­ze­yi, köy­lü mül­ki­ye­ti­nin bi­çi­mi, sos­ya­liz­min ön­ko­şul­la­rı­nın ulaş­tı­ğı dü­zey, Çin ko­şul­la­rın­dan ta­ma­men fark­lı­dır. Bi­çim­sel ben­zer­lik­ler ol­mak­la bir­lik­te, dev­ri­mi­mi­zi sa­de­ce ulu­sal ve de­mok­ra­tik gö­rev­ler­le sı­nır­la­mak, dev­ri­min sos­ya­list gö­rev­le­ri­ni da­ha son­ra­ki bir aşa­ma için­de dü­şün­mek sağ opor­tü­niz­me tes­lim ol­mak de­mek­tir.
Çin’de em­per­ya­lizm, eko­no­mi­nin ki­lit nok­ta­la­rı­nı, ül­ke ha­ya­tı­nın can­ da­mar­la­rı­nı doğ­ru­dan doğ­ru­ya elin­de bu­lun­dur­mak­tay­dı. 1931’den 1945’e ka­dar da, Ja­pon em­per­ya­liz­mi Çin’in bü­yük bir kıs­mı­nı açık iş­ga­li al­tın­da tut­mak­tay­dı. Çin, Tür­ki­ye’de ol­du­ğu gi­bi, ba­şa­rı­sı­nı sür­dür­me­miş de ol­sa ulu­sal bir dev­rim sü­re­cin­den (Ke­ma­list dev­rim) geç­me­miş­ti. Em­per­ya­liz­min top­lum­sal da­ya­na­ğı­nı, esas ola­rak fe­odal top­rak ağa­lı­ğı oluş­tur­mak­tay­dı. Or­ta­çağ ka­ran­lı­ğı ül­ke­yi ege­men­li­ği al­tın­da tut­mak­tay­dı. Bu ko­şul­lar­da dev­rim, dış­ta em­per­ya­liz­me, iç­te de fe­oda­liz­me kar­şı, ulu­sal ve de­mok­ra­tik gö­rev­ler­le yü­küm­lü­dür. Çöz­me­si ge­re­ken te­mel çe­liş­me, em­per­ya­lizm ile Çin ulu­su ara­sın­da­ki çe­liş­me ve fe­oda­lizm­le ge­niş halk kit­le­le­ri ara­sın­da­ki çe­liş­me­dir. Bur­ju­va­zi ile pro­le­tar­ya ara­sın­da­ki çe­liş­me sü­re­ci be­lir­le­ye­cek bir ni­te­li­ğe sa­hip de­ğil­dir.* Si­ya­sal ik­ti­dar, ya­ni dev­let ik­ti­da­rı, esas ola­rak em­per­ya­liz­min iş­bir­lik­çi­si olan fe­odal top­rak ağa­lı­ğı­nın elin­de­dir. Bu sü­reç içe­ri­sin­de sos­ya­list dev­rim gö­rev­le­ri­nin gün­de­me alın­ma­sı söz ko­nu­su de­ğil­dir. Ge­nel nü­fu­su­nun yüz­de sek­se­ni­ni köy­lü­lü­ğün, köy­lü nü­fu­su­nun da yüz­de yet­mi­şi­ni top­rak­sız ve yok­sul köy­lü­lü­ğün, yüz­de yir­mi­si­ni de or­ta köy­lü­lü­ğün oluş­tur­du­ğu, sa­na­yi pro­le­tar­ya­sı­nın ge­nel nü­fu­sun bin­de be­şi­ni oluş­tur­du­ğu, sa­na­yi­si cı­lız, ulu­sal ka­pi­ta­liz­mi emek­le­me ha­lin­de, sos­ya­liz­min ön­ko­şul­la­rı yok de­ne­cek ka­dar az olan sö­mür­ge, ya­rı sö­mür­ge ve ya­rı fe­odal bir ül­ke dev­ri­mi, el­bet­te pro­le­ter sos­ya­list dev­rim ya da bi­zim dü­şün­dü­ğü­müz gi­bi Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi ola­maz­dı. Bu ül­ke­de dev­rim, ulu­sal ba­ğım­sız­lık ve de­mok­ra­tik dev­rim gö­rev­le­ri­ni ye­ri­ne ge­ti­re­cek, ka­pi­ta­liz­min ge­liş­me­si­nin yo­lu­nu aça­cak ve sos­ya­liz­min ön­ko­şul­la­rı­nı uzun bir sü­re­de ha­zır­la­ya­cak olan de­mok­ra­tik halk dev­ri­mi ola­cak­tır ve do­ğal ola­rak da de­mok­ra­tik dev­ri­min özü top­rak dev­ri­mi ola­cak­tır.

Tür­ki­ye-Kür­dis­tan pro­le­tar­ya­sı­nın ve emek­çi halk kit­le­le­ri­nin, em­per­ya­liz­me, sö­mür­ge­ci­li­ğe ve fe­odal ka­lın­tı­la­rı­na kar­şı ulu­sal ve de­mok­ra­tik dev­rim mü­ca­de­le­si ve bu mü­ca­de­le­nin zo­run­lu kıl­dı­ğı si­ya­sal, eko­no­mik gö­rev­ler tar­tış­ma ko­nu­su edil­me­di­ği için, bu ko­nu­la­ra de­ğin­me­ye­ce­ğiz. Bi­zim için söz ko­nu­su olan, bur­ju­va­zi ile pro­le­tar­ya ara­sın­da­ki mü­ca­de­le ve bu mü­ca­de­le­ye bağ­lı ola­rak sos­ya­list dev­rim gö­rev­le­ri­nin ne­den Tür­ki­ye-Kür­dis­tan dev­ri­mi­nin odak nok­ta­sı ol­du­ğu­dur. Ne­den si­ya­si he­de­fi­miz sa­de­ce de­mok­ra­tik halk dik­ta­tör­lü­ğü de­ğil de, pro­le­tar­ya­nın ve köy­lü­lü­ğün de­mok­ra­tik dik­ta­tör­lü­ğü olan Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dik­ta­tör­lü­ğü­dür?Bu dik­ta­tör­lük, pro­le­tar­ya­nın sos­ya­list dik­ta­tör­lü­ğü de­ğil­dir; fa­kat Çin’de ol­du­ğu gi­bi ye­ni de­mok­ra­tik dik­ta­tör­lük de de­ğil­dir… bu dik­ta­tör­lük, pro­le­tar­ya he­go­man­ya­sın­da, iş­çi köy­lü it­ti­fa­kı­nın, ya­rı sos­ya­list ka­rak­ter­li si­ya­sal üst­ya­pı­sı­dır. Ya­rı sö­mür­ge bir ül­ke­de, ya­rı fe­odal iliş­ki­ler bü­yük öl­çü­ler­de var­lı­ğı­nı sür­dü­re­bi­lir, bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­rim ta­mam­lan­ma­mış ola­bi­lir, ulu­sal so­run çö­züm­len­me­miş ola­bi­lir, si­ya­si öz­gür­lük­ler son de­re­ce kı­sıt­lı ola­bi­lir; fa­kat böy­le bir ül­ke­de ka­pi­ta­liz­min ge­liş­me dü­ze­yi, sos­ya­liz­min in­şa­sı için ge­rek­li mad­di ön ko­şul­la­rı be­li öl­çü­ler­de ol­gun­laş­tır­mış ise pro­le­tar­ya­nın gö­rev­le­ri böy­le bir ül­ke­de, Çin ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi, de­mok­ra­tik ve ulu­sal dev­rim­le sı­nır­lan­dı­rı­la­maz. Bu nok­ta­da, Ko­min­tern prog­ra­mı­na ye­ni­den baş­vur­ma­mız ye­rin­de ola­cak­tır.

“Ya­rı fe­odal iliş­ki­le­rin ta­rım­da bü­yük öl­çü­de var­lı­ğı­nı sür­dür­dü­ğü, an­cak bu­na rağ­men sos­ya­liz­min in­şa­sı için ge­rek­li mad­di ön ko­şul­la­rın bel­li öl­çü­ler­de va­rol­du­ğu, bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­ri­min ta­mam­lan­ma­dı­ğı, ka­pi­ta­liz­min ge­liş­me­si­nin, or­ta dü­zey­de ol­du­ğu ül­ke­ler (İs­pan­ya, Por­te­kiz, Po­lon­ya, Ma­ca­ris­tan, Bal­kan­lar vb.): Bu ül­ke­ler­den ba­zı­la­rın­da bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­rim ol­duk­ça hız­lı bir şe­kil­de ge­li­şe­rek sos­ya­list dev­ri­me dö­nü­şe­bi­lir, di­ğer­le­rin­de ise bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­ri­min gö­rev­le­rin­den bir­ço­ğu­nu ye­ri­ne ge­tir­mek zo­run­da olan pro­le­tar­ya dev­ri­mi tip­le­ri­ne ge­rek du­yu­la­cak­tır.”(37)

Odak Noktasında Sosyalist Görevlerin
Yüklü Olduğu Bir Devrim

İş­te üze­rin­de dü­şün­dü­ğü­müz nok­ta bu­ra­da yat­mak­ta­dır: “Bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­ri­min gö­rev­le­rin­den bir­ço­ğu­nu ye­ri­ne ge­tir­mek zo­run­da olan pro­le­tar­ya dev­ri­mi…”
Sos­ya­liz­min in­şa­sı için ge­rek­li mad­di ön ko­şul­la­rın tam an­la­mıy­la ol­ma­sa da, bel­li öl­çü­ler­de va­rol­du­ğu, pro­le­tar­ya ön­der­li­ğin­de ge­niş bir köy­lü ha­re­ke­ti­nin ko­şul­la­rı­nın bu­lun­du­ğu, or­ta sı­nıf­la­rın hız­la eri­di­ği ül­ke­ler­de, bur­ju­va-de­mok­ra­tik dev­rim gö­rev­le­ri­nin bir­ço­ğu­nu ye­ri­ne ge­tir­mek zo­run­da olan pro­le­tar­ya dev­ri­mi­nin öz­gül bi­çim­le­ri dü­şü­nül­me­li­dir. Odak nok­ta­sın­da sos­ya­list gö­rev­ler yük­lü olan Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi­miz, bu tip bir dev­rim ola­cak­tır; bu dev­rim, fe­odal ka­lın­tı­la­rı bağ­rın­da ta­şı­yan, ge­ri ka­pi­ta­list ya­rı sö­mür­ge ül­ke­le­re öz­gü bir dev­rim ti­pi­dir… Böy­le bir dev­ri­min ba­şa­rı­sı, çe­şit­li mil­li­yet­ler­den Tür­ki­ye-Kür­dis­tan pro­le­tar­ya­sı­nın, dev­ri­min nes­nel ko­şul­la­rı­na bağ­lı ola­rak öz­nel ko­şu­la­rı ha­zır­la­ma­sı­na bağ­lı­dır. Tür­ki­ye-Kür­dis­tan pro­le­tar­ya­sı­nın ör­güt­len­me­si, ge­niş emek­çi kit­le­ler­le bağ­la­rın ku­rul­ma­sı, özel­lik­le Kürt ulu­sal ha­re­ke­ti­nin dev­rim­ci di­na­miz­mi­nin dev­ri­mi­mi­ze doğ­ru bi­çim­de ka­na­li­ze edil­me­si gö­rev­le­ri, YDD’lerin omuz­la­rın­da bu­lun­mak­ta­dır.

Ön­ce, sos­ya­liz­min mad­di ön ko­şul­la­rın­dan ne an­la­dı­ğı­mı­zı açık­la­ya­lım.
1. Üre­tim araç­la­rı­nın yo­ğun­laş­ma­sı.
2. Eme­ğin dev bo­yut­lar­da top­lum­sal­laş­ma­sı.
3. İş­çi ör­güt­le­ri­nin güç­len­me­si.
Bu ko­şul­la­rın va­rol­ma­sı ve ge­liş­me­si, ka­pi­ta­list üre­tim iliş­ki­le­ri­nin var­lı­ğı­na ve ge­liş­me­si­ne bağ­lı­dır. Ka­pi­ta­list üre­tim iliş­ki­le­ri, üre­tim araç­la­rı­nın özel mül­ki­ye­ti­ne ve üc­ret­li eme­ğin sö­mü­rül­me­si­ne da­ya­nır. Bu iliş­ki­le­rin top­lu­ma ege­men ol­ma­sı de­mek, üre­ti­min esas ola­rak pa­zar için ya­pı­lı­yor ol­ma­sı de­mek­tir; o top­lum­da üre­tim araç­la­rı­nın ege­men mül­ki­yet bi­çi­mi­nin ka­pi­ta­list özel mül­ki­yet bi­çi­min­de ol­ma­sı ve esas sö­mü­rü­nün üc­ret­li­le­rin sır­tın­dan sağ­lan­ma­sı de­mek­tir. Ya­ni üc­ret­li eme­ğin ege­men du­rum­da ol­ma­sı de­mek­tir. Ül­ke­miz, fe­odal ka­lın­tı­la­rı bağ­rın­da ta­şı­mak­la bir­lik­te, em­per­ya­liz­me ba­ğım­lı ka­pi­ta­list üre­tim iliş­ki­le­ri ege­men du­rum­da­dır. Bu ko­nu­nun ay­rın­tı­la­rı ile açık­lan­ma­sı ay­rı bir ya­zı ko­nu­su­dur ve iler­ki ya­zı­la­rı­mız­da su­na­ca­ğız.

Bi­li­yo­ruz ki, ulus­la­ra­ra­sı pro­le­ter sos­ya­list dev­rim ge­nel ola­rak ka­pi­ta­list ge­liş­me­nin ko­şul­la­rın­dan, özel ola­rak da onun em­per­ya­list aşa­ma­sın­dan do­ğar. Ama­cı, bur­ju­va top­lu­mu­nun mül­ki­yet iliş­ki­le­ri­ni zor yo­luy­la yık­mak­tır, sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rı mülk­süz­leş­tir­mek­tir. Top­lu­mun eko­no­mik te­me­li­ni kök­lü bir bi­çim­de ye­ni­den kur­mak­tır. Bu­nun için si­ya­si ik­ti­da­rın pro­le­tar­ya­nın eli­ne geç­me­si ge­rek­li­dir. Bu an­lam­da, si­ya­si ik­ti­da­rın pro­le­tar­ya­nın eli­ne geç­me­si pro­le­tar­ya dev­ri­mi­dir. Top­lum­sal De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi, pro­le­tar­ya dev­ri­mi­nin bir bi­çi­mi, fa­kat ta­ma­men ken­di­si de­ğil­dir; onun ül­ke­mi­ze öz­gü ön aşa­ma­sı­dır. Böy­le bir dev­ri­min ger­çek­le­şe­bil­me­si için sos­ya­liz­min mad­di ön­ko­şul­la­rı­nın bel­li oran­lar­da va­rol­ma­sı ve ge­liş­me­si ge­rek­mek­te­dir. Bu da, ül­ke­miz­de­ki ka­pi­ta­list ge­liş­me ko­şul­la­rı­na bağ­lı­dır.

Em­per­ya­liz­min bas­kı ve sö­mü­rü­sü al­tın­da bu­lu­nan ül­ke­ler­de, ka­pi­ta­lizm, em­per­ya­liz­me ba­ğım­lı da ol­sa, so­nuç­la­rı ba­kı­mın­dan em­per­ya­list ül­ke­le­rin ka­pi­ta­list ge­liş­me­le­ri­ne hiz­met de et­se, o ül­ke­de, sos­ya­liz­min mad­di ön­ko­şul­la­rı­nın bel­li oran­lar­da ya­ra­tıl­ma­sı­na yol açar. Dev bo­yut­la­ra ulaş­ma­sa da eme­ği top­lum­sal­laş­tı­rır, üre­tim araç­la­rı­nı yo­ğun­laş­tı­ra­rak mer­ke­zi­leş­me­si­ne yol açar, iş­çi ör­güt­le­ri­nin güç­len­me­si­nin ko­şul­la­rı­nı ya­ra­tır. He­le bi­zim­ki gi­bi, em­per­ya­liz­min fe­oda­lizm­le de­ğil de, bur­ju­va­ziy­le iş­bir­li­ği ha­lin­de bu­lun­du­ğu ül­ke­ler­de, ka­pi­ta­list ge­liş­me da­ha hız­lı bir se­yir iz­ler. Ya­rı sö­mür­ge­ler­de em­per­ya­liz­min ka­pi­ta­liz­mi ge­liş­tir­me­di­ği söy­le­nir; bu, o ül­ke­nin ulu­sal ka­pi­ta­liz­mi an­la­mın­da doğ­ru­dur ama ge­nel an­lam­da yan­lış­tır

0 yorum:

Yorum Gönder