Aşağıda, Mahmut Baksi’nin Yılmaz Güney’le yaptığı ve “Demokrat Türkiye” gazetesinin 20 Nisan 1983 tarihli ve 16. sayısında yayınlanan bir “konuşma”yı olduğu gibi yayınlıyoruz. — Güney
“Kürt sorunu sadece bir kültürel baskı sorunu değildir. Kürt sorunu bir Türk-Kürt, Kürt-Arap, Kürt-Acem çatışması da değildir. Kürt sorunu Bağımsızlık ve Özgürlük sorunudur…
Kürdistan sosyal, siyasal, coğrafi açıdan olsun; taşıdığı devrimci potansiyel açısından olsun Orta Doğu’nun bel kemiğidir. Eğer bu konu doğru bir biçimde değerlendirilebilinirse, Ortadoğu devriminin kiliti buradadır. Bu nedenle soruna salt ulusal anlamda değil, Türkiye, İran, Kürdistan, Suriye ve Irak halklarının ortak çıkarları açısından bakmak gerekir. Yaşasın Birleşik, Bağımsız ve Demokratik Kürdistan…”
Yukarıdaki paragraf, Yılmaz Güney’in Paris’te açılan Kürt Enstitüsü’nün açılış konuşmasından bir alıntı. Binlerce kişinin heyecanla izlediği bu Kürt şenliğinde Yılmaz GÜNEY, Kürt sorununa ilişkin görüşlerini bir kez daha belgeledi.
Enstitüye onlarca Kürt sanatçı, yazar, ozan, ressam çağrılıydı. Bu, Kürdistan tarihinde ilk kez oluyordu. Gecede Kürt sanatçıları, yurtseverleri, demokratları, işçileri, kendi kültürlerine, tarihlerine, değerlerine sahip çıkmanın bilinci içinde elele vermiş kenetlenmişlerdi. Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşan ülkelerin yasaklama çabaları, bir halkın kültürünü yok etme tehditleri, Paris Kürt Enstitüsü’nün koridorlarında, kütüphanesinde, dershanelerinde can veriyordu böylece. Özellikle Kürt rejisörü Yılmaz Güney’in bu işte aktif olması ve ezilen halkından yana tavır koyması, bu yolda yürümesi, kavga vermesi tarihi bir olaydı.
Ben şenlikten sonra Yılmaz Güney ile bu konuda uzun uzun konuştum. Konuşmamızın kısa bir özetini aşağıya alıyorum:
– Kürdistan Tarihinde, ilk kez Paris’te bir Kürt Enstitüsü açılıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
– Bana göre bu çok geç kalmış bir kuruluş. Ancak bugünkü Fransa’nın politik durumu ile, daha önceki politik durumu arasındaki farkı göz önüne alırsak, bu bir bakıma normal karşılanabilir. Bu Enstitü Avrupa’nın bir başka ülkesinde daha önce kurulmalıydı bence. Çünkü binlerce yıllık bir kültürü olan bir halkın gerek kültürel değerleri, gerekse tarihi ve sanatsal değerleri derlenip toparlanmalıdır. Gelecekte kurulacak olan Bağımsız bir Kürt Devletinin oluşmasında bu çalışmaların önemi büyüktür. Bu açıdan Enstitü, Kürt halkının tarihi içerisinde önemli bir yere sahip.
– Sizi Kürt Enstitüsünde çok aktif görüyoruz?
– Ben Enstitünün kurucu üyelerindenim. Ben bunu, Kürt halkımın bana yüklediği görevlerin bir parçası olarak görüyorum. Yani bir kültür ve sanat adamı olarak, bu alanda payıma düşeni yapacağım. Siyasi alanda da bu konu ile ilgili çalışmalarım var. Bu daha çok diğer arkadaşlarla birlikte oluşturacağımız ilişkilere bağlı.
– Generaller sizleri vatandaşlıktan attılar. Buna ne dersiniz?
– Zorluklarla karşılaşmam yeni değil. Pasaport sorunumu daha çözemedim. Uluslararası anlaşmalara göre, siyasi olarak aldığım cezalar kabul olunmakla birlikte, son olayın bir cinayet olayı diye nitelenmesinden dolayı belli tereddütler var. Bu nedenle hâlâ pasaportsuzum. Ancak geçici olarak belli şeylere sahip oluyorum. fiu ya da bu ülkeye gidebilmek için, özel izin alıyorum. Yerleşik bir ülke henüz yok. Bundan dolayı da zorluklar çekiyorum.
– Türkiye’ye teslim edilmeniz durumu var mı?
– Benim için bu tehlike her zaman söz konusudur. Ancak ben bundan ürkmüyorum. Türkiye’ye gönderilsem bile gene gücüm oranında mücadeleyi sürdüreceğim. Ben oniki yıl cezaevinde kaldım. Bundan sonra da kalabilirim.
– Korkmuyor musun Yılmaz Güney?
– Ben onsekiz yaşından bu yana polis takibi altında olan bir insanım. Ve o zamandan bu yana hayatım çeşitli tehlikelerle geçti. Bir insanın görebileceği bir çok zorluğu gördüm. Korkuyu tanımıyorum. Korkmuyorum. Korksaydım, daha Türkiye’de iken teslim bayrağını çekerdim. Yani bu durumda korkup geriye çekilmek benim için onursuzluktur. Ben doğru bildiğim yolda, her türlü şeyi göze alarak yürüyorum. Ben ancak halkımdan ve tarihten korkarım. Bunların dışında hiç bir şeyden korkmuyorum…
– Yeni filminizle ilgili bir ön bilgi verebilir misiniz?
– Filmim “Duvar” sanıyorum Mayıs’ta gösterime çıkacak. Orada çocukları, kadınları ve erkekleri anlatıyorum. Hikayenin merkezinde çocuklar var. Çocuklar o kadar kötü şartlar altında yaşıyorlar ki, o cezaevinden kurtulmak için her yolu deniyorlar. Ama başaramıyorlar. Film, kurtuluşu özgürlükte arama çağrısı yapıyor.
Yukarıdaki paragraf, Yılmaz Güney’in Paris’te açılan Kürt Enstitüsü’nün açılış konuşmasından bir alıntı. Binlerce kişinin heyecanla izlediği bu Kürt şenliğinde Yılmaz GÜNEY, Kürt sorununa ilişkin görüşlerini bir kez daha belgeledi.
Enstitüye onlarca Kürt sanatçı, yazar, ozan, ressam çağrılıydı. Bu, Kürdistan tarihinde ilk kez oluyordu. Gecede Kürt sanatçıları, yurtseverleri, demokratları, işçileri, kendi kültürlerine, tarihlerine, değerlerine sahip çıkmanın bilinci içinde elele vermiş kenetlenmişlerdi. Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşan ülkelerin yasaklama çabaları, bir halkın kültürünü yok etme tehditleri, Paris Kürt Enstitüsü’nün koridorlarında, kütüphanesinde, dershanelerinde can veriyordu böylece. Özellikle Kürt rejisörü Yılmaz Güney’in bu işte aktif olması ve ezilen halkından yana tavır koyması, bu yolda yürümesi, kavga vermesi tarihi bir olaydı.
Ben şenlikten sonra Yılmaz Güney ile bu konuda uzun uzun konuştum. Konuşmamızın kısa bir özetini aşağıya alıyorum:
– Kürdistan Tarihinde, ilk kez Paris’te bir Kürt Enstitüsü açılıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
– Bana göre bu çok geç kalmış bir kuruluş. Ancak bugünkü Fransa’nın politik durumu ile, daha önceki politik durumu arasındaki farkı göz önüne alırsak, bu bir bakıma normal karşılanabilir. Bu Enstitü Avrupa’nın bir başka ülkesinde daha önce kurulmalıydı bence. Çünkü binlerce yıllık bir kültürü olan bir halkın gerek kültürel değerleri, gerekse tarihi ve sanatsal değerleri derlenip toparlanmalıdır. Gelecekte kurulacak olan Bağımsız bir Kürt Devletinin oluşmasında bu çalışmaların önemi büyüktür. Bu açıdan Enstitü, Kürt halkının tarihi içerisinde önemli bir yere sahip.
– Sizi Kürt Enstitüsünde çok aktif görüyoruz?
– Ben Enstitünün kurucu üyelerindenim. Ben bunu, Kürt halkımın bana yüklediği görevlerin bir parçası olarak görüyorum. Yani bir kültür ve sanat adamı olarak, bu alanda payıma düşeni yapacağım. Siyasi alanda da bu konu ile ilgili çalışmalarım var. Bu daha çok diğer arkadaşlarla birlikte oluşturacağımız ilişkilere bağlı.
– Generaller sizleri vatandaşlıktan attılar. Buna ne dersiniz?
– Zorluklarla karşılaşmam yeni değil. Pasaport sorunumu daha çözemedim. Uluslararası anlaşmalara göre, siyasi olarak aldığım cezalar kabul olunmakla birlikte, son olayın bir cinayet olayı diye nitelenmesinden dolayı belli tereddütler var. Bu nedenle hâlâ pasaportsuzum. Ancak geçici olarak belli şeylere sahip oluyorum. fiu ya da bu ülkeye gidebilmek için, özel izin alıyorum. Yerleşik bir ülke henüz yok. Bundan dolayı da zorluklar çekiyorum.
– Türkiye’ye teslim edilmeniz durumu var mı?
– Benim için bu tehlike her zaman söz konusudur. Ancak ben bundan ürkmüyorum. Türkiye’ye gönderilsem bile gene gücüm oranında mücadeleyi sürdüreceğim. Ben oniki yıl cezaevinde kaldım. Bundan sonra da kalabilirim.
– Korkmuyor musun Yılmaz Güney?
– Ben onsekiz yaşından bu yana polis takibi altında olan bir insanım. Ve o zamandan bu yana hayatım çeşitli tehlikelerle geçti. Bir insanın görebileceği bir çok zorluğu gördüm. Korkuyu tanımıyorum. Korkmuyorum. Korksaydım, daha Türkiye’de iken teslim bayrağını çekerdim. Yani bu durumda korkup geriye çekilmek benim için onursuzluktur. Ben doğru bildiğim yolda, her türlü şeyi göze alarak yürüyorum. Ben ancak halkımdan ve tarihten korkarım. Bunların dışında hiç bir şeyden korkmuyorum…
– Yeni filminizle ilgili bir ön bilgi verebilir misiniz?
– Filmim “Duvar” sanıyorum Mayıs’ta gösterime çıkacak. Orada çocukları, kadınları ve erkekleri anlatıyorum. Hikayenin merkezinde çocuklar var. Çocuklar o kadar kötü şartlar altında yaşıyorlar ki, o cezaevinden kurtulmak için her yolu deniyorlar. Ama başaramıyorlar. Film, kurtuluşu özgürlükte arama çağrısı yapıyor.
MAHMUT BAKSİ
(Demokrat Türkiye, sayı 16, Nisan 1983, sayfa 20)
0 yorum:
Yorum Gönder