8 Kasım 2011 Salı

Fatoş Güney’le Söyleşi


“YOL’un başarısı bir tepkinin ifadesidir!”
GÜNEY: Ba­sın­dan öğ­ren­di­ği­mi­ze gö­re Yıl­maz Gü­ney’in “YOL” fil­mi da­ha şim­di­den, viz­yo­na gir­me­sin­den son­ra üç haf­ta geç­me­den, iz­le­me re­kor­la­rı­nı zor­lu­yor, bü­yük bir ba­şa­rı! Bu fil­min se­rü­ve­ni­ni siz­den öğ­re­ne­bi­lir mi­yiz?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Şim­di­ye ka­dar­ki iz­le­yi­ci sa­yı­sı 300.000 ol­du, bel­ki de geç­miş­tir bi­le. Şim­di baş­tan şu­nu söy­le­mek is­ti­yo­rum, ben bu fil­mi 1992 yı­lın­da Tür­ki­ye’ye gel­di­ğim za­man ilk ola­rak viz­yo­na sok­mak is­te­dim, fa­kat bi­li­nen ne­den­ler­den ötü­rü, iş­let­me­ci­ler kork­tu ve çı­kar­mak is­te­me­di­ler. “Bi­raz da­ha bek­le­ye­lim, şim­di za­ma­nı de­ğil” vs. gi­bi kuş­ku­lar ol­du. Üç ta­ne bü­yük iş­let­me­ci var za­ten, üçüy­le de ko­nuş­muş­tum ve üçü de tem­kin­li ve kuş­ku­lu dav­ran­dı­lar ve de çe­kin­gen­lik gös­ter­di­ler. O za­man ben, 1993 yı­lın­da Ab­di İpek­çi Spor Sa­lo­nu’nda bu fil­min gös­te­ri­si­ni yap­tım. Ora­ya Cos­ta Gav­ras da ka­tıl­mış­tı. Ve Ab­di İpek­çi Spor Sa­lo­nu tık­lım tık­lım dol­muş­tu. Bu be­nim için Yıl­maz Gü­ney’in sür­gün­den son­ra, 10 yıl ara­dan son­ra hal­kıy­la ilk ku­cak­laş­ma­sıy­dı. Be­nim de dön­dü­ğü­mün bi­rin­ci yı­lıy­dı. Da­ha son­ra şu ana ka­dar ne ya­zık ki bu bü­tün dün­ya­da ar­tık ta­nı­nan, bi­li­nen, bü­tün si­ne­ma­se­ver­ler­ce gö­rül­müş ve fa­kat ken­di ül­ke­sin­de gös­te­ril­me­miş olan fil­mi, bu­ra­da gös­te­re­bil­mek için ye­ni­den gi­ri­şim­ler­de bu­lun­dum.
GÜ­NEY: Pe­ki 1992 yı­lın­da­ki ya­sa­ğın ge­rek­çe­si ney­di, fil­min han­gi bö­lüm­le­ri ya­sak kap­sa­mı­na gi­ri­yor­du?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Ya­sak de­ğil­di, ha­yır 1992 yı­lın­da fil­me hiç­bir ya­sak ge­ti­ril­me­miş­ti. Yıl­maz Gü­ney’in bü­tün film­le­ri­nin ve bü­tün ki­tap­la­rı­nın ya­sak­lan­ma­sı 1982-1992 yıl­la­rı ara­sın­day­dı. 1992’de ya­sak kal­dı­rıl­mış­tı, ama bu se­fer de iş­let­me­ci­ler çe­kin­di­ler ve fil­mi viz­yo­na sok­ma­yı ka­bul et­me­di­ler. Onun üze­ri­ne Ab­di İpek­çi Spor Sa­lo­nu’nda özel bir gös­te­ri yap­tık. On­dan son­ra ara­dan bun­ca za­man geç­tik­ten son­ra bir fır­sat çık­tı. Fa­kat bak­tım ki film tek­nik açı­dan ye­ter­siz­lik­ler­le do­luy­du. O gü­nün sür­gün ko­şul­la­rın­da ya­pıl­mış dub­laj ye­ter­siz­di. Ama­tör bi­le sa­yıl­ma­yan sı­ra­dan in­san­lar, et­ra­fı­mız­da­ki ar­ka­daş­lar ses­len­dir­miş­ti o za­man. Bü­yük ak­sa­ma­lar, du­ra­ğan­lık­lar var­dı dub­laj­da. Bu ara­da tek­nik 17 se­ne­de çok iler­le­miş­ti. Fil­mi ye­ni baş­tan ele al­dık. Hiç­bir şe­yi­ne do­kun­ma­dık, sa­de­ce ses­siz al­dık film­le­ri, bü­tün ses­le­ri­ni, efekt­le­ri­ni, mü­zik­le­ri­ni ye­ni­den ger­çek­leş­tir­dik. Dub­la­jı ye­ni­den ya­pıl­dı, ar­dın­dan efekt­le­ri ye­ni­den ya­pıl­dı ve bir di­gi­tal sur­ro­und ola­rak or­ta­ya çık­tı film. Ta­bii bu bü­yük bir ast­ro­no­mik büt­çe­yi ge­rek­ti­ri­yor­du, 300 bin do­lar­lık bir ma­li­ye­ti söz­ko­nu­suy­du. Bu ko­nu­da hiç kim­se­den des­tek ve yar­dım al­ma­dık, ala­ma­dık. Her­şey­den ön­ce bu­na Kül­tür Ba­kan­lı­ğı’nın sa­hip çık­ma­sı ve des­tek­le­me­si ge­re­kir­di, dev­le­tin sa­hip çık­ma­sı ge­re­kir­di. Çün­kü bü­tün dün­ya­nın ta­nı­dı­ğı Tür­ki­ye si­ne­ma mi­ra­sı­nın bir baş­ya­pı­tı­na, di­ğer Yıl­maz Gü­ney film­le­rin­de de ol­du­ğu gi­bi, sa­hip çı­kıl­ma­sı ge­re­kir­di. Za­ten biz de YOL’la il­gi­li hiç­bir ye­re baş­vur­ma­dık doğ­ru­su. Çün­kü ben böy­le­si dö­nem­ler­de bu işin sa­hip­le­nil­me­ye­ce­ği bi­lin­cin­de­yim. Sa­de­ce bun­dan ön­ce bir iki gi­ri­şi­mim ol­muş­tu ve Fik­ri Sağ­lar za­ma­nın­da di­ğer bir iki film için kü­çük de ol­sa bir kat­kı ala­bil­miş­tik, ama çok kü­çük şey­ler­di bun­lar ve ye­ter­siz kal­dı. Bu­nun dı­şın­da ken­di gü­cü­mü­ze gü­ven­me­miz ge­re­ki­yor­du. Vak­fın gü­cü de çok sı­nır­lıy­dı, sa­de­ce Yıl­maz Gü­ney’in ki­tap­la­rı­nı çı­kar­may­la sı­nır­lı bir fa­ali­ye­ti var­dı. “Yol” fil­mi­nin fi­nans­ma­nı için, ken­di kre­di im­kân­la­rım­la, ya­ni borç­la­na­rak, ve çok bü­yük bir mik­tar­da borç­la­na­rak işe gir­dim. Şu­na ina­nı­yor­dum: Yıl­maz Gü­ney bi­zi yol­da bı­rak­ma­ya­cak. Fa­kat bü­tün dost çev­re­le­rin, si­ne­ma­cı­la­rın, bi­ze ya­kın çev­re­le­rin bi­ze söy­le­di­ği şuy­du, bu müt­hiş bir risk­ti. Bu ris­kin al­tı­na bi­rey ola­rak gir­mek ta­bi be­nim için so­run­lar do­ğu­ra­bi­lir­di. Çö­züm ola­rak söy­le­dik­le­ri ise, bir­kaç kop­yay­la, iş­te iki üç kop­yay­la işe baş­la­ya­rak du­rum de­ğer­len­dir­me­si ya­pıl­ma­sı, on­dan son­ra ge­re­kir­se fil­min tüm si­ne­ma­lar­da ye­ni kop­ya­lar ila­ve edi­le­rek ge­niş­le­til­me­si, yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sıy­dı. Fa­kat bu ba­na çok ters gel­di ve 30 kop­ya­ya ka­rar ver­dik. 30 kop­yay­la çık­tı film.
GÜ­NEY: İs­ter­se­niz bu­ra­da ar­tık ke­sin­leş­ti­ği bel­li olan “YOL” fil­mi­nin ba­şa­rı­sı üze­ri­ne bi­raz ko­nu­şa­lım. Siz bu ba­şa­rı­yı ne­ye bağ­lı­yor­su­nuz?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Ge­nel ola­rak kay­bo­lan de­ğer­le­ri­mi­ze sa­hip çı­kıl­ma­sı­na bağ­lı­yo­rum. Yoz­la­şan kül­tü­rü­mü­ze ve yoz­la­şan her tür­lü de­ğe­ri­mi­ze kar­şı bir tep­ki­nin ifa­de­si ve gös­ter­ge­si ola­rak ka­bul edi­yo­rum “Yol”un ba­şa­rı­sı­nı. Bu be­nim için bir gös­ter­gey­di. Se­çim­ler­den de da­ha önem­liy­di. Çün­kü ara­dan 17 yıl geç­miş­ti, yep­ye­ni bir ku­şak var­dı, Yıl­maz Gü­ney’i hiç ta­nı­mı­yor­du, hiç­bir fil­mi­ni, ese­ri­ni gör­me­miş­ti, adı­nı bi­le hiç duy­ma­yan­lar ya da te­sa­dü­fen duy­muş olan­lar var­dı, hiç­bir ki­ta­bı­nı oku­ma­mış ve hiç­bir bil­gi­si ol­ma­yan­lar var­dı. Böy­le­si­ne yep­ye­ni bir ku­şak var­dı. Ar­tı bun­lar çok fark­lı şey­le­re şart­lan­mış­lar­dı, iş­te Ame­ri­kan si­ne­ma­sı, Ame­ri­kan kül­tü­rü, çok hız­lı tem­po­lu film­ler, çok fark­lı içe­rik­li şey­ler vs. Ya­ni bu fil­min il­gi­den yok­sun ka­la­ca­ğı en­di­şe­le­ri var­dı. Fa­kat tam ter­si ol­du. Ben­ce doğ­ru­ya her za­man sa­hip çı­kı­lı­yor. Tür­ki­ye’de evet bir eroz­yon söz­ko­nu­su, fa­kat yi­ne de in­san­lar doğ­ru­ya, gü­ze­le ve iyi­ye sa­hip çı­kı­yor­lar, özel­lik­le de be­nim ku­şa­ğı­mın bu­na sa­hip çık­tı­ğı­nı gör­düm ben.
GÜ­NEY: Ge­nel­de iz­le­yi­ci­le­rin tep­ki­le­ri ney­di?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Müt­hiş! Ya­ni şöy­le, da­ha fil­mi be­ğen­me­yen tek ki­şi­ye rast­la­ma­dım. Fil­mi her­kes çok be­ğe­ni­yor, çün­kü be­ğen­me­me­le­ri müm­kün de­ğil za­ten. Yıl­maz ken­di ül­ke­si­ni, ken­di in­sa­nı­nı, ken­di de­ğe­ri­ni ve ken­di kül­tü­rü­nü çok iyi ta­nı­yan bir yer­den ge­li­yor. Ya­ni o ka­dar sağ­lam bir te­me­li var ki fil­min, bu ko­nu­da öy­le­si­ne doğ­ru bir ana­liz, ger­çek­çi bir ba­kış ve göz­lem­ci­lik söz­ko­nu­su ki, o yüz­den bu fil­mi be­ğen­me­mek di­ye bir şey söz­ko­nu­su ola­maz. İkin­ci­si de çok ya­kı­nı­mız­da­ki in­san­lar bu fil­mi gör­dük­ten son­ra ya­şan­tı­la­rın­dan utanç duy­duk­la­rı­nı ba­na söy­le­di­ler ör­ne­ğin. Ki bun­lar bir­ta­kım şey­le­rin bi­lin­cin­de olan in­san­lar. Fa­kat her­şe­ye rağ­men böy­le bü­yük şe­hir­ler­de ne ya­zık ki he­nüz ken­di kül­tü­rü­müz, ken­di ger­çe­ği­miz tam ola­rak bi­li­ne­mi­yor, gö­rü­le­mi­yor, an­la­şı­la­mı­yor. Bu­ra­da da sa­nat­çı­la­ra gö­rev dü­şü­yor. İş­te Yıl­maz Gü­ney ça­ğı­nın ve ül­ke­si­nin ta­nı­ğı ola­rak sa­na­tı­nın gü­cü­nü ben­ce bu­ra­da gös­te­ri­yor.
GÜ­NEY: Hiç ku­la­ğı­nı­za ge­len bir eleş­ti­ri ol­du mu “YOL”la il­gi­li?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Yok, her­han­gi bir eleş­ti­ri yok. Şöy­le ki, mü­kem­me­le hiç­bir za­man eri­şi­le­mez, bu film çok da­ha iyi ya­pı­la­bi­lir­di bel­ki. Fa­kat çok tek­nik so­run­lar­la kar­şı­laş­tık. Bu bi­zim eli­miz­de de­ğil­di. Tür­ki­ye’de­ki tek­nik do­na­nım­dan, sa­de­ce Tür­ki­ye’nin şart­la­rın­dan kay­nak­la­nan şey­ler­di. Me­se­la Dolby Di­gi­tal Sur­ro­und bü­yük şe­hir­ler­de ye­ni ye­ni baş­la­yan bir tek­nik ol­du­ğu için ba­zı si­ne­ma­lar­da ses prob­le­mi ol­du. La­bo­ra­tu­var­dan çı­kan bir­kaç kop­ya­da böy­le­si so­run­lar ol­du. Bun­lar ta­ma­men bi­zim dı­şı­mız­da ol­du. Fa­kat Tür­ki­ye’de ya­pı­la­cak şe­yin en iyi­si­ni yap­tık, bun­dan baş­ka da­ha iyi ne bir la­bo­ra­tu­var var, ne de baş­ka bir yer var, ya­ni biz her­şe­yin en mü­kem­me­li­ni bu film için yap­ma­ya ça­lış­tık.
GÜ­NEY: Film­de oy­na­yan sa­nat­çı­lar gü­nü­mü­zün de ün­lü sa­nat­çı­la­rı ve hâ­lâ ya­şı­yor­lar. On­la­rın fil­me yak­la­şı­mı ne, sa­hip çı­kı­yor­lar mı?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Ta­bii, ta­bii, hep­si sa­hip çı­kı­yor. Bun­la­rın hep­si o za­man da Yıl­maz’la bu film için da­ya­nış­ma­da bu­lun­muş in­san­lar, Şe­rif Gö­renTa­rık AkanHa­lil Er­gün ve di­ğer tüm oyun­cu­lar. Bu film­de ço­ğu o za­man­lar çok dü­şük pa­ra­la­ra, ve­ya hiç pa­ra al­ma­dan oy­na­mış in­san­lar. Bu film için ay­rı­ca ben, ha­pis­ha­ne­ler­de mah­kum­la­rın ken­di ara­la­rın­da pa­ra top­la­ya­rak fil­min çe­ki­mi sı­ra­sın­da fil­me gön­der­dik­le­ri­ni ha­tır­lı­yo­rum. Mah­kum­la­rın film­le da­ya­nış­ma­sıy­dı bu. Bu­nun için de bu film çok an­lam­lı bir film. Ay­rı­ca bu film­de ör­ne­ğin Ta­rık Akan’ın can­lan­dır­dı­ğı o ola­yın kah­ra­ma­nı Yıl­maz’ın ar­ka­da­şıy­dı ve ger­çek­te Yıl­maz’la ce­za­evin­de be­ra­ber­di. Onun hi­ka­ye­sin­den yo­la çı­kıl­mış­tı. Di­ğer­le­ri yi­ne öy­le. Ge­çen gün bir yer­de bu­nun­la il­gi­li bir şey oku­dum. Yıl­maz o za­man ora­da bir­kaç mah­ku­ma gö­rev ver­miş, on­lar bü­tün izin­ci­ler izin­den dö­ner­ler­ken otu­rup ke­nar­da ko­nuş­muş­lar, on­la­rın ba­şın­dan ge­çen­le­ri din­le­miş­ler ve “Yol” fil­mi­ne ak­tar­mış­lar. Za­ten Yıl­maz’ın ça­lış­ma yön­te­mi buy­du. Ola­yı ma­sa ba­şın­da de­ğil, ger­çek ha­ya­tın içe­ri­sin­den bu­lup çı­ka­rır­dı.
GÜ­NEY: “Yol”un Yıl­maz Gü­ney si­ne­ma­sın­da­ki ye­ri ne­dir siz­ce? “‘Yol’ bir Yıl­maz Gü­ney fil­mi mi, yok­sa Şe­rif Gö­ren fil­mi mi?” gi­bi bir tar­tış­ma da var, bu ko­nu­da­ki dü­şün­ce­niz ne­dir?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Yıl­maz Gü­ney si­ne­ma­sı de­nir mi bi­le­mi­yo­rum. Ama Yıl­maz Gü­ney bu fil­mi yap­say­dı çok da­ha baş­ka bir­şey olur­du. Şöy­le bir­şey söz­ko­nu­su, se­nar­yo, hi­ka­ye çok güç­lü. Ge­çen gün fil­mi çe­ken ka­me­ra­man şun­la­rı an­lat­tı, han­gi sah­ne­nin han­gi sa­at­te çe­ki­le­ce­ği­ni yaz­mış­tı de­di. Dü­şü­ne­bi­li­yor mu­su­nuz, bu müt­hiş bir şey. Oyun­cu­la­rın na­sıl oy­na­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni, ya­ni her şe­yi yaz­mış­tı. Ta­bii ki Şe­rif Gö­ren yö­net­men­di, ama bu­ra­da bir yön­len­dir­me sö­ko­nu­su­dur. Fil­me sa­de­ce Yıl­maz Gü­ney fil­mi de­ne­mez di­ye dü­şü­nü­yo­rum. Şe­rif Gö­ren fil­mi de de­ğil­dir. Bu her iki­si­nin or­tak fil­mi­dir. Ama bu­ra­da de­di­ğim gi­bi ken­di kül­tü­rü­nü, ken­di in­sa­nı­nı, ken­di ül­ke­si­ni bu ka­dar ta­nı­yan böy­le­si müt­hiş bir göz­lem­ci­nin ka­lem gü­cü­nün pa­yı çok bü­yük. Bel­ki de fil­min en önem­li te­mel ta­şı bu. Ama film sa­de­ce Yıl­maz Gü­ney’in de­ne­mez yi­ne de. Keş­ke Yıl­maz Gü­ney çe­ke­bil­sey­di, di­ğer ken­di çe­ke­bil­di­ği film­le­ri gi­bi, çok da­ha fark­lı, çok da­ha müt­hiş bir film olur­du. Ve bu­nun acı­sı­nı hep duy­muş ve di­le de ge­tir­miş­ti, ya­ni “ah, ah, bir de ben çe­ke­bil­sey­dim” di­yor­du, ve ben o ah’ı şu an­da bi­le du­ya­bi­li­yo­rum.
GÜ­NEY: Yıl­maz Gü­ney’in bil­di­ği­niz her­han­gi bir eleş­ti­ri­si var mıy­dı fil­min bit­miş ha­li­ne?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Mon­ta­jı­nı ken­di­si yap­tı. Ta­bii çok da­ha fark­lı yo­rum­lan­ma­sı­nı is­te­di­ği şey­ler var­dı, bun­la­rı kul­la­na­ma­dı. Ör­ne­ğin bu film on­bir ki­şi­nin hi­ka­ye­siy­di, bu be­şe düş­tü. Ba­zı oyun­cu­la­rın oyun­la­rı iyi yo­rum­lan­ma­mış­tı. Bir­çok çe­kil­miş fil­mi kul­lan­ma­dı, bun­la­rın iyi yo­rum­lan­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor­du. Ama ge­nel ola­rak Şe­rif Gö­ren fil­mi ba­şa­rı­lı bir bi­çim­de ha­ya­ta ak­tar­mış­tı.
GÜ­NEY: Film­de san­sür­le­nen ve­ya çı­ka­rı­lan her­han­gi bir bö­lüm var mı? Gör­dü­ğü­müz ka­da­rıy­la fil­min ori­ji­na­lin­de bir sah­ne­de yer alan “Kür­dis­tan” ya­zı­sı çı­ka­rıl­mış.
FA­TOŞ GÜ­NEY: “Kür­dis­tan” çı­ka­rıl­ma­say­dı za­ten fil­mi gö­re­mez­di­niz. Baş­ka çı­kan hiç­bir şey yok. Za­ten “Kür­dis­tan” da sa­de­ce harf­ler­den iba­ret bir ya­zıy­dı. Ya­ni fil­min hiç­bir ye­ri­ni et­ki­le­me­di, ve onu çı­kar­ma­say­dık, film bel­ki bir 17 se­ne da­ha gö­rü­le­mez­di. Se­be­bi­ni de her­kes bi­lir, bu­nu bu­ra­da söy­le­me­me ge­rek yok. Ama ör­ne­ğin “Du­var” fil­mi var ikin­ci sı­ra­da. Yıl­maz Gü­ney’in son yö­net­ti­ği film, esas o bir Yıl­maz Gü­ney fil­mi, çün­kü hem se­nar­yo ken­di­si­nin, hem de yö­net­men ken­di­si. Ör­ne­ğin onun ya­yın­la­ma iz­ni­ni alır­ken çok zor­lan­dım, çün­kü san­sür kalk­mış gö­zü­kü­yor, ama ora­da Kül­tür Ba­kan­lı­ğı’ndan ve Mil­li Gü­ven­lik Ku­ru­lu’ndan in­san­la­ra ka­dar bir jü­ri top­la­nı­yor, on­lar fil­me ge­çer oy ve­rir­ler­se gös­te­ri­me gi­re­bi­li­yor. “Du­var” fil­min­de ba­na şu­ra­sı çı­ka­rı­lır mı, bu­ra­sı çı­ka­rı­la­bi­lir mi fa­lan gi­bi şey­ler söy­le­di­ler, de­dim ki “bu fil­min kı­lı­na da­hi do­ku­nu­la­maz, bu fil­mi ya top­tan red­de­der­si­niz, ya da hiç­bir şey çı­ka­rı­la­maz”. Eğer top­tan red­de­dil­sey­di da­ha fark­lı şey­ler dü­şü­nü­yor­dum. Yi­ne gün­de­me ge­le­cek­ti san­sür ve ya­sak­lar. Bu­nu da ar­tık kim­se­nin gö­ğüs­le­ye­cek gü­cü kal­ma­mış­tı. Onun için fil­min hep­si­ne izin ver­di­ler. Şu­nu de­mek is­ti­yo­rum, ben Yıl­maz Gü­ney film­le­ri­nin, eser­le­ri­nin hiç­bir ka­re­si­ne do­kun­durt­mam. Bu­na da hiç­kim­se­nin hak­kı ol­du­ğu­nu dü­şün­mü­yo­rum. Ama iş­te “Kür­dis­tan”, böy­le bir ya­zı, bir tek o çı­ka­rıl­dı, Tür­ki­ye’nin şart­la­rın­dan ötü­rü.
GÜ­NEY: Önü­müz­de­ki dö­nem­de han­gi ça­lış­ma­la­rı­nız ola­cak?
FA­TOŞ GÜ­NEY: “Yol”dan son­ra bir se­ne için­de şun­lar var: “Du­var” çı­ka­cak. Fa­kat “Du­var”dan ön­ce bir iki ta­ne, bel­ki üç ta­ne ken­di­si­nin de rol al­dı­ğı fil­mi­ni bir se­ne içe­ri­sin­de çı­kar­ma­yı dü­şü­nü­yo­rum. Ör­ne­ğin bu “Umut” ola­bi­lir, “Ar­ka­daş” ola­bi­lir, “Ağıt” ola­bi­lir. Özel­lik­le genç si­ne­ma­se­ver­ler, ye­ni ku­şak in­san­lar, Yıl­maz Gü­ney ile ta­nış­tı­lar, ama bir de onun ken­di­si­ni gör­mek, onu ta­nı­mak is­ti­yor­lar, onun­la yüz­yü­ze gel­mek is­ti­yor­lar. Ben­ce Yıl­maz Gü­ney bü­yük bir oyun­cu, müt­hiş bir oyun­cu ay­nı za­man­da, onun için böy­le bir­kaç fil­mi­ni çı­kar­ma­yı dü­şü­nü­yo­rum. Ama on­lar da o şe­kil­de çı­ka­maz, ye­ni­den ya­pıl­ma­sı ge­re­ki­yor. Ses, mü­zik, efekt, hep­si­nin ye­ni­den ya­pıl­ma­sı ge­re­ki­yor. Bun­lar da bir büt­çe­yi ge­rek­ti­ri­yor. İş­te “Du­var” var sı­ra­da, o da ay­nı şey­le­ri ge­rek­ti­ri­yor. Ba­ka­lım “Yol” şu an­da borç­la­rı­nı ödü­yor, ya­ni Yıl­maz Gü­ney ça­lı­şı­yor bir yan­dan. Onun borç­la­rı öden­dik­ten son­ra yap­mak is­ti­yo­rum bun­la­rı.
GÜ­NEY: Si­zin Fa­toş Gü­ney ola­rak ken­di­ni­ze biç­ti­ği­niz mis­yon ne­dir?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Mis­yo­nu­mu bi­li­yor­su­nuz. İş­te her za­man söy­lü­yo­rum, Fa­toş var, her­şey­den ba­ğım­sız bi­ri­si­yim. Bu­ra­sı Tür­ki­ye kül­tür ve sa­nat mü­ca­de­le­sin­de bir mev­zi, onur­lu bir mev­zi. Bu­nu ya­şat­mak be­nim ama­cım. Yıl­maz Gü­ney’in eşi ol­ma­ya­bi­lir­dim, hiç ta­nı­ma­ya­bi­lir­dim onu, ama yi­ne de böy­le bir yer­de ça­lı­şı­yor ola­bi­lir­dim. Doğ­ru bir şey­ler ya­pa­bi­lir­sek eğer, yap­ma­yı ba­şa­ra­bi­lir­sek, ken­di­mi çok hu­zur­lu his­se­di­yo­rum. Çün­kü çok bü­yük bir si­ne­ma us­ta­sı­nın, dün­ya si­ne­ma­sı­na dam­ga­sı­nı vur­muş bir si­ne­ma us­ta­sı­nın baş­ya­pıt­la­rı­nın ken­di ül­ke­sin­de gös­te­ril­me­miş ol­ma­sın­dan ben utanç du­yu­yor­dum ken­di adı­ma. Bu du­rum si­ne­may­la il­gi­li her­ke­sin ar­tık utanç du­ya­ca­ğı bir­şey ha­li­ne gel­di. Bu­nu si­ne­ma­cı­la­ra da böy­le an­lat­tım, bu şe­kil­de ik­na et­tim on­la­rı. Onun için “Yol”u ar­tık ken­di hal­kıy­la, Tür­ki­ye halk­la­rıy­la bu­luş­tur­duk, ama “Du­var” var sı­ra­da şim­di.
GÜ­NEY: Yıl­maz Gü­ney’in bir re­ji­sör, bir sa­nat­çı ola­rak Tür­ki­ye halk­la­rıy­la bu­luş­tu­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz, fa­kat bir dev­rim­ci ola­rak, bir ko­mü­nist ola­rak o he­nüz ye­te­rin­ce bi­lin­mi­yor, özel­lik­le ye­ni ku­şak­lar ta­ra­fın­dan. Yıl­maz Gü­ney’in “Si­ya­sal Ya­zı­lar”ının ba­sıl­ma­sı ko­nu­sun­da ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?
FA­TOŞ GÜ­NEY: “Si­ya­sal Ya­zı­lar” di­zil­di, ka­pak­la­rı bi­le ha­zır, şu an­da avu­kat­la­rı­mız in­ce­li­yor­lar, fa­kat ge­len ha­ber­ler hiç de par­lak de­ğil. Ben hiç de­ğil­se ya­zı­la­rın ba­zı yer­le­ri­ne bant ko­ya­rak ve al­tı­na “şu an­da şu şu mad­de­ler ge­re­ğin­ce ya­sak­tır” şek­lin­de açık­la­ma ya­pa­rak ya­yın­la­ma­yı dü­şü­nü­yor­dum. Ya­ni ama­cım, in­san­lar al­sın­lar ve gör­sün­ler. Ve ki­ta­bın ne ka­da­rı hâ­lâ ya­sak­tır, onu gör­sün­ler. Çün­kü bu da ben­ce önem­li bir şey­dir. Ki­ta­bı alı­yor­sun eli­ne, ki­ta­bın el­li say­fa­sın­dan, di­ye­lim ki beş say­fa­sı on say­fa­sı oku­na­ma­ya­cak du­rum­da. Bu­nun gi­bi bir şey dü­şün­müş­tüm. Şim­di onu bek­li­yor­um. Ama ge­ri­ye faz­la bir­şey kal­mı­yor. O za­man da bu ki­ta­bı ni­ye çı­ka­ra­cak­sı­nız di­yor­lar. Böy­le bir tar­tış­ma var. Yö­ne­tim Ku­ru­lu top­lan­tı­sın­da bu­nu ye­ni­den de­ğer­len­di­re­ce­ğiz. Ama iş­te her şey ba­sıl­dı, ka­pak­la­rı bi­le ha­zır. Ben İz­mir Ki­tap Fu­arı’na ye­tiş­tir­me­yi dü­şü­nü­yor­dum, ama bu du­rum­dan ötü­rü şu an­da ye­tiş­me­di.
GÜ­NEY: Son ola­rak söy­le­mek is­te­di­ği­niz bir şey var mı?
FA­TOŞ GÜ­NEY: Ben bü­tün in­san­la­rı sev­giy­le ku­cak­lı­yo­rum, on­la­ra te­şek­kür et­mek is­ti­yo­rum, her­şey adı­na te­şek­kür et­mek is­ti­yo­rum, ya­ni dün­ya­da­ki bü­tün iyi, gü­zel, doğ­ru şey­ler adı­na; Tür­ki­ye’de­ki bü­tün gü­zel­lik­ler ve iyi­lik­ler adı­na te­şek­kür et­mek is­ti­yo­rum. Bir umut var di­yo­rum, bu umu­du ta­şı­ya­ca­ğız di­yo­rum ve ta­şı­mak is­ti­yo­rum. De­di­ğim gi­bi, “Yol”a gös­te­ri­le­cek il­gi be­nim için se­çim­ler­den de da­ha önem­liy­di. Ve bu­nu gör­düm ben, keş­ke Yıl­maz da gö­re­bil­sey­di. Öl­me­den gör­düm, ara­dan 17 yıl geç­tik­ten son­ra gör­düm. Çok uzun bir za­man­dı bu. Ger­çi yıl­lar bir rüz­gar gi­bi ge­çip gi­di­yor, ama yi­ne de çok uzun yıl­lar­dı bun­lar. Bu­nu gör­düm, keş­ke Yıl­maz da gö­re­bil­sey­di. Ve ben her­ke­si umut­la ku­cak­lı­yo­rum. Her­şe­ye rağ­men her­şey gü­zel ola­cak der­dik biz Yıl­maz’la. Ve ger­çek­ten de Tür­ki­ye’de de her­şe­ye rağ­men her­şe­yin gü­zel ola­ca­ğı­na inan­cım pe­kiş­ti be­nim.
GÜ­NEY: Te­şek­kür ede­riz.
10 Mart 1999

(Not: Yol filminden ya­yın­la­dı­ğı­mız fo­toğ­raf­lar Gü­ney Film­ci­lik San. ve Tic. A.Ş. Ya­yın­la­rı Yılmaz Güney Dizisi arasında çıkan YOL ki­ta­bın­dan alın­mış­tır.)

0 yorum:

Yorum Gönder