8 Kasım 2011 Salı

Yılmaz Güney’in sanat anlayışı üzerine…

ıl­maz Gü­ney’in sa­nat ala­nın­da, özel­lik­le de si­ne­ma sa­na­tın­da üs­tün bir ki­şi­lik ol­du­ğu­nu he­men her­kes ka­bul edi­yor. O’nun bu alan­da­ki bü­yük­lü­ğü­ne düş­man­la­rı bi­le göl­ge dü­şü­re­mi­yor. Sı­nıf düş­man­la­rı, ona, sa­nat ala­nın­da yö­nel­te­cek­le­ri sal­dı­rı­la­rın ayak­la­rı­nın ha­va­da ka­la­ca­ğı­nın bi­lin­cin­de­ler. Bu ne­den­le on­lar, Yıl­maz’ın sa­de­ce si­ne­ma sa­na­tın­da bü­yük bir ye­te­nek ol­du­ğu­nu öne çı­kar­ma­ya ve ge­niş halk kit­le­le­ri­ne de so­ru­nu yal­nız­ca bu bo­yut­ta ak­tar­ma­ya ça­lı­şı­yor­lar. Bur­ju­va­zi ve ka­lem­şör­le­ri­nin bu yak­la­şı­mı ga­yet an­la­şı­lır bir­şey­dir. Çün­kü; on­lar Yıl­maz Gü­ney’in kül­tür-sa­nat an­la­yı­şı­nın da­yan­dı­ğı te­me­li, onun sa­na­tı­na kan ta­şı­yan, ha­yat ve­ren kay­na­ğın ne ol­du­ğu­nu göz­ler­den giz­le­mek is­ti­yor­lar…  
Mil­yon­lar­ca emek­çi de onu esas ola­rak si­ne­may­la ta­nı­yor, onun ya­pıt­la­rın­da ken­di­ni bu­lu­yor ve ona bü­yük bir sev­giy­le yak­la­şı­yor­lar. Ama ne ya­zık ki, Yıl­maz Gü­ney’in si­ya­sal yak­la­şı­mı­nın-şu ya da bu öl­çü­ye ka­dar-far­kın­da olan çok kü­çük bir azın­lı­ğın dı­şın­da ka­lan mil­yon­lar­ca Yıl­maz Gü­ney se­ve­ni emek­çi, onu yal­nız­ca esas ola­rak bir yö­nüy­le; halk­tan ya­na olan bü­yük bir si­ne­ma sa­nat­çı­sı ola­rak ta­nır.
Yıl­maz Gü­ney, ger­çek­te bü­yük bir si­ne­ma us­ta­sı­dır. Ama sa­de­ce bu ka­dar de­ğil! O, ay­nı za­man­da so­run­la­ra doğ­ru yak­la­şı­mın en te­mel hal­ka­sı­nı ya­ka­la­yan; so­run­la­rın çö­zü­mü­ne Mark­sizm-Le­ni­nizm bi­li­mi te­me­lin­de yak­la­şan bir si­ya­sal ki­şi­lik­tir. O’nun bu iki yö­nü; kül­tür ve sa­na­ta yak­la­şı­mıy­la, si­ya­sal yak­la­şı­mı di­ya­lek­tik bir bü­tün­lük için­de­dir, bun­la­rı bir­bi­rin­den ayır­mak müm­kün de­ğil­dir…
Yıl­maz Gü­ney’in kül­tür-sa­na­ta yak­la­şı­mı mark­sist-le­ni­nist te­me­le­re da­ya­nır, onun üze­rin­de yük­se­lir. Bu ol­gu­yu tes­pit et­mek ve onun bu yak­la­şı­mın­dan öğ­ren­mek açı­sın­dan, bu ya­zı­da onu yo­rum­la­mak­tan çok, biz­zat ken­di­si­ne baş­vu­ra­ca­ğız. 
Marks, “İn­san­la­rın var­lı­ğı­nı be­lir­le­yen bi­linç­le­ri de­ğil, tam ter­si­ne, in­san­la­rın bi­lin­ci­ni be­lir­le­yen in­san­la­rın ken­di top­lum­sal var­lık­la­rı­dır.” der. 

Bu di­ya­lek­tik be­lir­le­me Yıl­maz Gü­ney’in yak­la­şım­la­rın­da çı­kış nok­ta­sı­dır. O, olay­la­ra, ge­liş­me­le­re sı­nıf ba­kış açı­sıy­la yak­la­şır, on­la­rı, bi­lim­sel sos­ya­liz­min süz­ge­cin­den ge­çi­re­rek de­ğer­len­di­rir. Kül­tür ve sa­na­ta yak­la­şı­mı da bu ba­kış açı­sı­nın ürü­nü­dür…

O, şöy­le di­yor: 
“Her top­lum­sal olay, şu ya da bu sı­nı­fın çı­kar­la­rı­na hiz­met eden bir ürün, bir olay di­zi­si ya­ra­tır. Sı­nıf mü­ca­de­le­si­ni içer­me­yen tek bir top­lum­sal olay müm­kün de­ğil­dir. Her olay bir çe­liş­me­nin ürü­nü­dür. Her top­lum­sal olay da, top­lum­sal çe­liş­me­le­rin, ya­ni sı­nıf çe­liş­me­le­ri­nin ürü­nü­dür. Ve bu çe­liş­me­le­rin so­nu­cu mey­da­na ge­len olay, şu ya da bu sı­nı­fın güç­len­me­si­ne ya da za­yıf­la­ma­sı­na yo­la­çar. Bi­zim için, ya­ni pro­le­ter dev­rim­ci­ler için olay­la­ra sı­nıf açı­sın­dan bak­mak, olay­la­ra dev­rim­ci si­ya­si bir göz­le, ya­ni, iş­çi sı­nı­fı­nın, yok­sul köy­lü­lü­ğün, emek­çi hal­kın ve pro­le­ter sos­ya­liz­mi­nin çı­kar­la­rı­nı, ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı plan­da te­mel ala­rak bak­mak, her ola­yın han­gi sı­nıf­la­ra ya­rar­lı, han­gi sı­nıf­la­ra za­rar­lı ol­du­ğu­nu kav­ra­mak, olay­la­rın sı­nıf­sal özü­nü kav­ra­mak de­mek­tir.

Güney Dergisi



0 yorum:

Yorum Gönder